Eðitime dâir

Ýnsanlar aþaðý yukarý dâimâ kendilerinin çok barýþçý, iyi niyetli ve adâletli olduklarýný ileri sürerler. Genel olarak buna samîmiyetle inanýrlar da... Kavga ve itiþmelerden hoþlandýðýný, ayrýca beþerî münâsebetlerde dürüstlük ilkesini hiçe saydýðýný merdce îtirâf eden kimseye kolay kolay rastlanmaz.

Ýnsanlar gibi devletlerin de buna benzer özellikler taþýdýðýný tesbît edebiliriz. Öyle ki devletlerarasý iliþkilerde riyâkârlýk ve utanmazlýk bâzen ince bir sanat hâline bile gelir. Hitler Polonya’yý iþgâl ederken Almanya’nýn kendini müdâfaa hakkýndan sözetmek fütursuzluðunu dahî gösterebilmiþdir. Daha buna varana kadar nice misaller vardýr ki hepsini saymaya kalksanýz cildlere sýðmayan bir kitâb olur.

Bu vâkýayý bilirseniz ülkenizdeki ve dünyâdaki olaylarý doðru kavrayýp ona göre tahlîl etmeniz bir nebze de olsa daha basitleþir.

Tabii bunu yaparken sýrf baþkalarýnýn bu tür davranýþlarýný deðil kendi hareket tarzýnýzý da inceleme altýna almanýz büyük önem taþýr.

Benim onyýllardýr süren gözlemlerim bana, geliþkin toplumlarýn bu konuda baþarýlý, diðerlerininse ürkütücü derecede baþarýsýz olduklarýný söylüyor.

Örnek vermek gerekirse bir Amerikan yâhut Ýngiliz veyâ Fransýz toplumu, çok muhâtaralý devirlerde bile kendi hatâlarýný, bilhassa kendi devletlerinin hatâlarýný apaçýk ifâde eden þahýslar çýkarabilmiþdir. Vietnam Savaþý sýrasý Amerika’yý, Hindistan’dan ve Afrika’dan çekilirken Büyük Britanya’yý yâhut Çin Hindi felâketi yaþanýrken Fransa’yý, yürürlükde bulunan savaþ hukukuna raðmen apaçýk eleþtirmekden korkmayan ve bu uðurda sýk sýk aðýr bedeller ödemekden kaçýnmayan nâmuslu insanlar hiç de nâdir deðildir.

Hattâ Hitler Diktasý altýnda inleyen Almanya’da bile, hayatlarýný hiçe sayarak rejime var güçleriyle karþý çýkan entellektüeller çýkmýþdýr.

Sonraki yýllarýn Baþbakaný Willy Brandt bu tavrýn hepimizce tanýnan örneklerinden sâdece bir tekidir.

Daha az geliþkin toplumlarda ise durumun farklý olduðunu müþâhade ediyoruz.

Meselâ Türkiye bu bakýmdan maalesef pek de parlak bir görüntü vermiyor. Az sayýda bile olsa aðýr bedeller ödemeyi göze almýþ ve gerçekden aðýr bedeller ödemiþ Türk entelektüelleri önünde saygýyla eðiliyorum. Fakat ayný zamanda sayýca neden böyle cýlýz kaldýklarý sualini de zihnimden atamýyorum.

Evet, devlet denilen mekanizma o zamanlar vatandaþ denilen canlý türüne âdetâ bir haþere gözüyle bakýyordu ama bu bakýþ tarzý Avrupa’daki dikta rejimlerinin bakýþ tarzýndan pek de farklý deðildi. Hattâ Avrupa’da durum daha bile fecîydi.

Acabâ diyorum bir Hitler Almanyasý yâhut Franco Ýspanyasý veyâ bir Mussolini Ýtalyasý’nda yaþayan insanlar, oradaki çok daha aðýr þartlara raðmen bu zulme baþkaldýrma cesâretini biraz da aldýklarý hümanist eðitime mi borçluydular?

Bana bu suali sorduran sebeblerden biri Stalin Rusyasý, ki isterseniz SSCB de diyebilirsiniz, farketmez.

Orada da yiðit entelektüeller elbet çýkýyordu ama nisbeten daha az sayýda.

Belki Stalin’in, neredeyse Hitler’inkine rahmet okutacak terörü de bunda bir frenleyici âmil olmuþdur. Ama olayýn kökünde bir “medenî cesâret” meselesinin yattýðýndan da emînim.

Bu bahsetdiðim özellik, Avrupa’nýn doðusuna doðru gitgide azalýyor mu acabâ?

Tam da okullarýn tekrar açýldýðý þu sýralar eðitim sorunlarýmýzdan bahsetsek iyi etmez miyiz?

Keþke deðerli okuyucularým, diðer pek çok konu gibi, bu konuyla ilgili olarak da görüþ belirtseler...