Ehilleştiremiyorsan öldür!

Hadi gelin o kadim tartışmaya dönelim. Sağcılık-solculuk, ilericilik-gericilik, laiklik-dindarlık üzerinden yürüttüğümüz nafile ve anlamsız savaş bize tartışmanın asal eksenlerini kaybettirmesin.

Durum şudur:

Ekonomik olarak yırtmış Batı’nın “uygarlaşma” diye kaktırdığı “vasat”, esasta Semit Yahudilere, Müslümanlara, sarılara, kırmızılara, siyahlara karşı yürütülen “ehilleştirme hareketi”nin adıdır ve bu hareket (savaş), geçtiğimiz yüzyılda “sömürgecilik” olarak temayüz etmiştir.

Sömürgecilik, çünkü, (Attila İlhan’ın cümleleriyle söylersek) Batı’nın “Bir avuç Avrupalının teknik üstünlüğüne dayanarak adım adım bütün dünyayı ahtapot kolları arasına” alması, “kendileştirmesi”dir.

Bu “kendileştirme” ameleyesine şimdilerde ne tabir ediyorlar?

Globalizm mi?

Yeni Dünya Düzeni mi?

Batıyla entegrasyon mu?

AB süreci mi?

Çağdaşlaşma mı?

“Aynı çağda muhtelif çağlar vardır”diyordu rahmetli Cemil Meriç, “Çağdaşlaşmak, neden Hıristiyan Batı’nın putlarına perestij olsun? Bu, kendi derisinden çıkmak, kendi mukaddeslerini inkâr etmek ve peşin peşin köleliğe razı olmaktır... Biz, apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha ‘asil’, çok daha ‘insanca’ bir medeniyetin... Çağdaşlaşmanın halk vicdanındaki adı, asrileşmektir... Kırk yıllık Kani’nin Yani olamayacağı, Türk’ün akl-ı selimi için bedahetlerin bidaheti; bir medeniyetin başka bir medeniyete istihale edemeyeceği Danilevsky’den beri bir kaziyye-i muhkemedir...”

Hadi, diyelim ki dünya, artık “o dünya” değil...

Sömürgecilik, “karşılıklı bağımlılık ilişkisi”ne evrildi.

Yeryüzünde kültürler değil, “menfaatler” çatışıyor.

Klasik kolonyalizm de tarihe karıştı.

Peki, “çağdaşlaşma”yı hâlâ Hıristiyan Batı’nın putlarına (siz bunu üçüncü dünyaya dayatılan “sistem” olarak anlayın) “biat” etmekte arayan Türk aydınını nereye koyacağız?

Asrileşmek adına “alafranga kültür ithalatçılığı”na soyunan, “yükselmek” ve “ilerlemek” fikrini kötü bir Jöntürk alışkanlığı olarak hep “yabancılaşmakta” arayan necip Türk aydınını?

Kendilerini “aydın”, “okur-yazar”, “entelektüel” diye vasıflandırmalarına kulak asmayın, bu topraklar üzerindeki ilk aydınlar (ilk ilericiler), “Saray”a (“merkezî otorite”ye) yanaşmalık yaparak semirdiler. Saray’ın yanaşmasıydılar ama Batı’nın da acentesiydiler.

Cumhuriyet döneminde tablo, ehh, az biraz değişir gibi oldu...

Padişaha “kul” olmaktan kurtulmuş, “sivil ve askeri bürokrasi”nin hizmetinde, kamu işlerini tedvire memur edilmişlerdi.

Hizmete mukabil (aynı zamanda) bir tür “seçkinler konvansiyonu”na dönüştürülmüşlerdi.

İşbu seçkinler konvansiyonu, “ilerleme”yi “mevcut kültürlerden birinin peşine takılıp gitmek” şeklinde anlıyor hâlâ ve uygar Batı’nın “ehilleştirme hareketi”ne kendi ölçeğinde lojistik destek sağlıyor.

HAMİŞ:

Bu satırların yazarı tarafından 10 küsur yıl önce kaleme alınmış yazıyı tekrarlamamın amacı şu: “Ehilleştiremeyen” Batı, artık “cezalandırma” yolunu seçiyor. Ne tasarlandığını, üçüncü dünya ülkeleri üzerinden yürütülen algı operasyonuna bakarak anlamak mümkün...

Mısır’da ve Mağrip ülkelerinde olup bitenler... Türkiye’yi yönetenler üzerinden “yürütülen” kampanya...

Hepsi aynı kapıya çıkıyor.