Oyuncu Haluk Bilginer, “Atatürk’ü insan olarak anlamalıyız. İkon olmaktan çıkarmalıyız. 91 yıldır sadece tapınmakla meşgulüz” dedi diye, kıyameti koparıyorlar.
Bilginer’in yaptığı, sıradan bir değerlendirme oysa.
Herhangi bir karşıtlık ya da düşmanlık barındırmıyor.
Mustafa Kemal’e yönelik bir eleştiri de söz konusu değil.
Kaldı ki, “Atatürkçü” kimliğiyle bilinen kişilerden (mesela Attila İlhan’dan) daha ağır sayılabilecek değerlendirmeler gelmişti... Bir şey olmamıştı. Ayşe Arman gibi hangi liyakatten baktığı belirsiz kalemler durumdan vazife çıkarıp “Benim Atam” tadında yazılara girişmemişti. Protesto mekanizması devreye sokulmamıştı.
Şimdi Haluk Bilginer’i asmakla meşguller...
Dün, Bilginer’e yönelik tepkilerin izini sürerken, bir internet sitesinde Ekmeleddin İhsanoğlu bahsiyle karşılaştım.
Maocu Kemalistlerin internet sitesi...
Ekmeleddin Bey’in “çatı adayı” yapılmasına karşı çıkıyorlar tabii...
Sadece karşı çıkmıyorlar.
Ekmeleddin Bey’i doğruyorlar...
Biri (öğrencisi olduğunu söyleyen eski bir TKP’lı), İhsanoğlu’nun Cumhuriyet ve “Atatürk düşmanı” olduğunu yazıyordu... Hem Atatürk düşmanıymış, hem de bildiğimiz anlamda şeriatçıymış... Suudlarla kurduğu ilişkiler bunu gösteriyormuş.
Bir başkası da şunu yazmış: “Karsının başı açık diye aday gösterdiler ama Ekmeleddin İhsanoğlu Cumhuriyet değerlerine karşı çıkan tipik bir gericidir...”
Bu türden değerlendirmeler...
Biri de, “Bu nasıl profesör oldu, anlayamadım?” diye yazmış... Hikâyeci Demirtaş Ceyhun’un fi tarihinde kaleme aldığı bir yazıyı örnek göstermiş...
Diyesi imiş ki Ceyhun, “İhsanoğlu asistan olabilmek için ne zaman TC vatandaşlığına geçmiştir acaba? Kahire’de okuduğu üniversitenin denkliği ne zaman kabul edilmiş, kimya doçenti iken birden kültür ve bilim tarihi profesörlüğünü hangi üniversitede, hangi çalışmasıyla kazanmıştır? Bu soruları, taaa 14 Ağustos 2000’de Cumhuriyet’te çıkan‘Gerçekten Kimdir Bu Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’ adlı yazımda da sormuştum. İstanbul Üniversitesi Rektör yardımcısı Prof. Nur Serter de beni arayıp teşekkür etmiş ve yazım üzerine ‘Sayın İhsanoğlu’nun Üniversite’deki dosyasını getirtip incelediğini, ancak nerede ne zaman profesör olduğuna dair dosyada da bir bilgi bulunmadığını ve hemen YÖK’e yazıp profesörlük dosyasını istediğini, gelir gelmez de bir kopyasını bana göndereceğini’ söylemişti. Demek, iyi saatte olsunlar buna da izin vermemişler.”
Üzerime vazife değil ama “hakkaniyet” gereği söylemek zorundayım:
Ekmeleddin İhsanoğlu, bir Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı değildir.
Şeriatçı ya da İslamcı da değildir.
Nedir?
Bir sağcıdır... “Türk-İslam sentezi”nin bereketine inanmış tipik bir sağcı.
Üstelik, başörtüsünün gerekli olmadığına inanmaktadır.
Çok çok zorlarsanız, “gelenekçi” diyebilirsiniz ama onun düşünsel dünyasını belirleyen yegâne ideoloji “sağcılık”tır... (Sağcılardan ve sağcılıktan nefret eden Hürriyet’in coşkunyazarı, sırf Yozgatlı olduğu ve Aydın Doğan tarafından desteklendiği için Ekmeleddin Bey’i “bulunabilecek en iyi aday” diye nümayişlerle karşılamıştı. Sadece ilginç değil, aynı zamanda mide bulandırıcı. Patron yalakalığının da bir ölçüsü olmalı yahu...)
Nitekim Cumhuriyet yazarı Utku Çakırözer Ekmeleddin İhsanoğlu’nu bulup konuşturmuş...
Buyuruyor ki Ekmeleddin Bey, “Türkiye’de Atatürk meselesi gündeme geldiğinde yapılan şu: Bir kesim onu yargılıyor ve tamamen reddediyor. Bir kesim ise yarı Tanrı misali kutsuyor. Ne kutsamalı ne de reddetmeliyiz. Türkiye’nin bu tartışmaları çoktan aşmış olması lazım. Cumhuriyet’in 100. yılında tarihimizi objektif ve rasyonel olarak ele alabilmeliyiz.”
Bu işte...
Haluk Bilginer’in söylediği de bu...
Haluk Bilginer’i asanlar, benzeri değerlendirmelerde bulunan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu manşetten ağırlıyor. Neredeyse “Atatürkçü” ilan edecekler. Aynı gazetenin 14 Ağustos 2000 tarihli nüshasında (Demirtaş Ceyhun’un kan damlayan kaleminden) neler söylenmişti oysa...
Böyle böyle düzelecekler...
Her badem bıyıklının “Atatürk düşmanı” olmadığını öğrenecekler...
Ekmeleddin Bey iyileştirecek onları, topluma kazandıracak...
Seçilemese de, memlekete böyle bir hayrı dokunacak.