Ekonomi ve dýþ politikada Türkiye’nin gücü ‘sorunsalý’

Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu’nun, AK Parti MKYK tarafýndan yeni Genel Baþkan adayý, dolayýsýyla Baþbakan olarak belirlenmesinden sonra, Davutoðlu için yapýlan yorumlar, yazýlanlar rekor düzeye ulaþtý. Ama yapýlan ‘eleþtirilerin’ düzeyi deðiþmedi. 

Belki de bunlarýn içinde üzerinde durulmasý gereken tek bir ‘eleþtirel varsayým’ var.

Bunun da, bu eleþtirinin haklý yaný olduðundan ya da kendi içinde tutarlý olduðundan deðil, bunu ortaya atanlarýn nasýl bir dünya ve Türkiye algýsý içinde olduðunu göstermesi açýsýndan ele alýnmaya ‘deðer’ diye düþünüyorum.

Bu ‘eleþtirel varsayým’ þu: “Türkiye’nin gücü, þu anda uyguladýðý, kendisini bölgesel hatta küresel güç olarak kabul eden aktif, kurucu politik çizgiyle örtüþmüyor. Türkiye, orta ölçekte, belirleyen deðil, belirlenen bir devlet; dolayýsýyla ekonomiden dýþ politikaya kadar bütün politikalarý bu gerçeði gören bir yerden kurgulamalý ve bunun dýþýna çýkmamalýdýr; çýkarsa duvara toslar ve bu bizim için iyi olmaz; vb, vb...” Þimdi bu ‘tezin’(!) savunucularýnýn iki temel özelliði var ve bu çok önemli; birincisi bu ‘tez’, bugün sað ya da sol ya da akademisyen ya da faþist bulvar medyasý yazarý, hiç farketmeksizin, kendisini AK Parti’ye yeminli ‘muhalif’ gören her kesim, herkes tarafýndan savunulmakta ve çok temel bir argüman olarak kullanýlmaktadýr. Ýkincisi, bu ‘tez’, iki temel alanda ana muhalefet argümanýdýr; birincisi dýþ politika ikincisi ekonomi... 

***

Örnekler; Dýþ Politika‘N’oldu Suriye meselesinde, attýk, tuttuk, duvara tosladýk, bir de kendi iþsizimiz yetmiyormuþ gibi, Suriyeliler’i baþýmýza bela ettik, etrafta dostumuz kalmadý, Sisi ile Esad’la, Maliki ile ve de en önemlisi AB’nin en büyüðü Almanya ile kavgalýyýz; terör devleti listesine gireceðiz.”

Ekonomi; ‘Nerde yaþýyorsun, önce bunu öðreneceksin, küresel sistemin içinde, tek baþýna mýsýn, öyle küresel sermayeye raðmen faiz indireceðim, bölgesel enerji ve pazar gücü olacaðým diye kafa tutuyorsun; faizi indir de gör gününü, Irak petrolünü nereye satýyorsun, izin verirler mi, iþte gemiler dolaþýyor; seni kaçakçý ilan edecekler, dýþ sermaye de gelmeyecek, eskiden AB ve IMF çýpasý vardý, ne güzeldi; þimdi baþýboþ kaldýk, batacaðýz.” Bu eleþtiri düzeyini, hiç þaþmadan belki de ayný cümlelerle, her eðitim düzeyinde duyabilir, okuyabilirsiniz. Ama bu düzeyin sahiplerinin ben, kendilerine ezberletilen metinler dýþýnda hiçbir þey okumadýklarýna ve dolayýsýyla insan aklýyla düþünmediklerine eminim. 

Ýdeolojik konfor 

Þimdi Ahmet Davutoðlu Baþbakan oluyor; geçen gün bir haber izledim kitaplarý yeniden raflara dizilmiþ ve çok satýyormuþ... Satmasý ayrý, okunmasý ayrýdýr, Davutoðlu’nun bu kesimler tarafýndan okunduðunu -eleþtirel ve gerçek anlamda- hiç sanmýyorum. Çünkü ideoloik konfor diye bir þey vardýr; her türlü konforunuzdan taviz verebilirsiniz ama ideolojik konforunuzdan taviz vermek çok zordur; bunu, ancak baþýna gelecekleri hesap edip, göze alanlar yapabilir; çünkü hakim ideolojiyi -sistemin ideolojisini- aþmaya baþladýðýnýz zaman, herkesten farklý þeyler söylemeye baþlarsýnýz. Bu durumda iki seçeneðiniz vardýr;  ya deli muamelesi görürsünüz -ki bu ehven-i þer’dir; en azýndan baþýnýza çok þey gelmez- ya da ciddiye alýnýrsýnýz ve sonun baþlangýcýna adým atarsýnýz. Ýlk önce etrafýnýzda kimse kalmaz, sonra muhtemelen iþsiz kalýrsýnýz ama iþsiz kalmayacak kadar stratejik bir konumdaysanýz yok edilirsiniz. Bundan dolayý ben, ideolojik konforlarýndan vazgeçmeyi göze alamayanlarýn, Davutoðlu’nun örneðin Stratejik Derinlik kitabýný anlayarak okumayý göze alacaklarýný sanmýyorum. 

Türkiye ne kadar güçlü?

Mesela orada bu güç meselesi þöyle formüle edilir; “(...) daha önce yalýn kavramlarla ifade edilen güç parametreleri yetersiz kalmakta ve birçok parametrenin etkileþimini yansýtan kavramlarýn öne çýkmasýna yol açmaktadýr.” Örneðin sabit verileri (SV) tarih, coðrafya, kültür, nüfus; potansiyel verileri (PV) ekonomik kapasite, teknolojik kapasite ve askeri kapasite olarak tanýmlarsak, ülkenin gücü (G) þu formülle gösterilir;  G=(SV+PV)x(SZxSPxSÝ) burada gücü bulurken, sabit veriler (SV) ile potansiyel verileri (PV) topluyoruz ama bu toplamý Stratejik Zihniyet (SZ), Stratejik Planlama ve Siyasi Ýrade (SÝ) çarpan etkileri ile çarpýyoruz. Davutoðlu bunu þöyle açýklar: “ Güç formülündeki sabit ve deðiþken unsurlar birbirlerini toplam olarak etkiler. (...) Stratejik zihniyet, stratejik planlama ve siyasi irade ise bütün bu unsurlarý çarpan etkisi ile etkiler. Yani sabit ve deðiþken unsurlarý ne ölçüde büyük avantajlar saðlarsa saðlasýn, stratejik zihniyeti oturmayan, stratejik planlamasý ve siyasi iradesi yeterince güçlü ve tutarlý þekilde devreye giremeyen ülkelerin güç oluþturmalarý imkansýzdýr.”

***Üç önemli sonuç

Davutoðlu, siyasi iradesi olmayan ve stratejik zihniyetle donanmamýþ ülkelerin, tam aksine coðrafi ve tarihsel olarak güçlü olsalar bile, geriye gideceklerini söyler. Kitapta, Potansiyel Gücü ayaða kaldýracak, teknolojik kapasite, ekonomik kapasite ve askeri kapasite üzerine çok ayrýntýlý -örneklerle- açýklamalar var.

Buradan üç sonuç çýkarmak istiyorum. Birincisi: Türkiye, potansiyel gücünü harekete geçiriyor, bu önemli ama bu, bir çocuðun yürümeye baþlamasý gibi; yürüyerek güçlenecek ve koþmayý yürüyerek öðrenecek. Türkiye bölgesinde, ‘kullanýlan’ güçsüz bir ülke olmaktan bu dönemde çýkmýþtýr ve tam þimdi Ortadoðu’nun kanla çizilen sýnýrlarýný deðiþtirmektedir. Kürt Barýþý, bu anlamda çok önemli bir baþlangýç olduðu gibi, ekonomik olarak da, Hazar ve Irak, Doðu Akdeniz  kaynaklarýna ulaþým ve yeni transit-pazar aðlarý  çok önemli bir stratejik deðiþimdir. Ýkincisi: Davutoðlu’nun, potansiyel tarihi gücün, stratejik olarak, siyasi iradeyle ortaya çýkacaðý tespitini, bir ‘Yeni-Osmanlýcýlýk ya da ‘Pan-Ýslamizm’ gibi -bana göre- suni, zorlama kavramlarla açýklamak çok büyük bir çarpýtmadýr. Bu, 20. yüzyýla damgasýný vuran Batý kaynaklý egemen ulus-devletlerin gerileyeceðini ve bunun yerine, bölgesel yeni birliklerin (devletlerin) ortaya çýkacaðýný öngören bilimsel bir tespittir ki, bu akýþ þimdiye deðin ispatlýdýr. Üçüncü ve en önemlisi: Bu deðiþim ancak, Türkiye dahil olmak üzere, bu yeni bölgesel devletlerin (birliklerin) Batý’nýn, 1700’lerden beri ördüðü iktisadý, tedrici olarak, reddetmesi ile ve adým adým yeni, adil, bölgesel, ranta ve ribaya dayanmayan adil bir ekonomi örmesiyle baþarýlý olur. Yani neoliberal politikalarýn kesin reddi gerekir; yoksa restorasyon ileri deðil, geriye dönük restorasyon olur ki, bu da ulus-devlet faþizmine dönmektir.