2012 senesinin Türkiye ve dünya için iktisadi anlamda kolay geçmeyeceði ortada; 2012 sonrasý ise bilinmezlerle dolu.
Ýktisadi anlamda iþler iyi gitmediðinde siyasette de istikrarlý günler beklemek pek gerçekçi deðil.
Kriz ortamýnda bireylerin, þirketlerin, hükümetlerin kriz karþýsýnda davranýþ biçimleri ön plana çýkabiliyor.
Bireylerin gelecek belirsizliði karþýsýnda tasarruflarýný arttýrmalarýnýn, þirketlerin reklam masraflarýný kýsmalarýnýn, hükümetlerin dýþ ticarette korumacýlýk yöntemlerini ön plana çýkarmalarýnýn kriz ortamýnda olumsuz sonuçlar üretebileceði sýr deðil.
Bendeniz, bugünkü yazýmda, bireylerin ya da þirketlerin deðil hükümetlerin, özellikle de bizimkinin, kriz ortamýnda davranýþlarý konusunda somut bir örnek üzerinden yorum yapmak istiyorum.
21-22 Mayýs tarihlerinde ABD’de Camp David’de gerçekleþecek olan G8 zirvesinde ABD ve AB arasýnda bir tür serbest ticaret bölgesi kurulmasý planlarý masaya yatýrýlacak.
ABD ve AB dediðinizde karþýnýzda nasýl bir ekonomik güç olduðunun kýsaca altýný çizmekte fayda var; ABD’nin nüfusu 300 milyon, AB’nin ise 500 milyon, yani kabaca toplam sekiz yüz milyonluk bir nüfus bölgesi söz konusu olan.
Ama, hem ABD, hem de AB yine yaklaþýk olarak dünya üretiminin yarýsýndan biraz fazlasýný gerçekleþtiriyorlar.
Baþka bir ifadeyle dünya nüfusunun onda birinden biraz fazla bir nüfus bölgesi, dünya üretiminin yarýsýndan fazlasýný gerçekleþtiriyor.
Dünya ekonomisinin bu iki devinin kendi aralarýnda gerçekleþtirdikleri dýþ ticaret hacimleri ise ekonomik büyüklükleriyle çok paralel deðil, kendi aralarýndaki dýþ ticaretleri ekonomik büyüklüklerinin epey altýnda.
2011 senesinde AB’nin 27 ülkesinin ABD’ye ihracatý 260 milyar avro, 27 ülkenin ABD’den yaptýðý ithalat ise sadece 185 milyar avro; bu büyüklükler iki dev ekonomi için çok yeterli gibi durmuyor.
Bir iktisatçý ve bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaþý olarak 21 Mayýs G8 zirvesini dikkatle izleyeceðim.
Avrupa çok ilginç bir süreçten geçiyor ve muhtemelen bu ilginçlik önümüzdeki dönemde daha da artacak.
Bir yanda krizi korumacýlýkla atlatmak isteyen, korumacýlýk, içe kapanma taleplerini yükselten bir kesim var; dün gece (Pazar) Fransa’da Marine Le Pen’in (ýrkçý-milliyetçi cephe) aldýðý yüzde yirmilik oy oranýný da hatýrlayalým.
Öte yanda ise Avrupa’da bir üst akýl da yok deðil; bu üst akýl krizi korumacýlýk taleplerini yükselterek deðil, tam tersine daha fazla rekabet, daha fazla ticaretle, AB’yi ayrýþtýrarak deðil, güçlendirerek aþmak isteyen kesimin aklý.
Önümüzdeki dönemi Avrupa’da bu iki kesimin, korumacý, içe kapanmacý, milliyetçi, yabancý düþmaný kesimle yukarýda belirttiðim üst aklýn kapýþmasý belirleyecek.
AB’nin ABD ile gerçekleþtireceði bir serbest ticaret antlaþmasý, ticaret hacmini ikiye katlamasý gerçekleþir ise Avrupa’da yabancý düþmanlýðý geriler, üst akýl öne çýkar, kriz daha kolay aþýlýr.
Bu konu beni bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaþý olarak neden çok ilgilendiriyor?
Ayný sorunlar, hatta ayný tartýþmalar daha yumuþak bir biçimde bizde de yaþanýyor; kriz karþýsýnda korumacýlýk, ithal ikamesi taleplerine dikkatlerinizi çekmek isterim doðrusu.
Temennim ayný üst aklýn bizde de devreye girmesi, krizi savunma yaparak deðil de hücum futbolu oynayarak aþmamýz.
AB ile bir gümrük birliði içindeyiz; krizi aþmak için bu gümrük birliðini daraltmak deðil, tam tersine geniþletmemiz, mesela hemen tarým ve hizmetlere de yaygýnlaþtýrmak için adýmlar atmamýz gerekebilir.
AB, ABD ile serbest ticaret anlaþmasý yaparsa biz de bu anlaþmanýn tarafý olamaz mýyýz?
Meseleye uzun soluklu bakalým, tüm ABD pazarýna serbestçe mal ve hizmet ihracatýnýn önemini iyi düþünelim.
Eskilerin futbol ve satranç mottosu ne idi? En iyi müdafaa hücumdur.
twitter.com/KarakasEser