Ekonominin yönü derken bugün muradým Türkiye ekonomisinin ya da AB ekonomilerinin, Çin ekonomisinin, vs. büyüme oranlarý deðil.
Muradým gelecekte, gelecek derken aslýnda bugünü, çok yakýn geleceði kastediyorum, ülkelerin, bölgesel birliklerin büyüme oranlarýný, ticari dengelerini, cari dengelerini aðýrlýklý olarak hangi faktörlerin belirlemeye aday olduklarý.
Bu sorunun en güzel cevabýný muhtemelen Almanya ve Fransa ekonomilerini mukayese ederken bulabiliyoruz.
Almanya ve Fransa, meseleye, iktisadi süreçlere çok yakýndan bakmayanlar için, toplumsal yapýlarý, ekonomileri, geliþmiþlik düzeyleri çok birbirine benzeyen ülkeler.
Ýki ülke de AB’nin, Ýngiltere biraz kenarda durmayý tercih ettiði için, en güçlü iki ülkesi, son zamanlara kadar da, küresel kriz, Yunanistan krizi devreye girene dek aralarýndan su sýzmýyordu.
Ancak, alman ve fransýz ekonomilerine biraz daha yakýndan baktýðýmýzda ortada önemli farklýlýklarýn oluþtuðunu görüyoruz.
Almanya Fransa’dan biraz daha zengin, biraz daha hýzlý büyüyor ama temel farklýlaþma bu iki ekonominin dýþ dünya ile iliþkilerinde, verimliliklerinin ticarete yansýmasýnda ortaya çýkýyor.
Almanya geçtiðimiz sene 160 milyar avro dolayýnda ticaret fazlasý vermiþ; bu ticaret fazlasýný verirken de ilk kez ihracatý bir trilyon avronun üzerine çýkýyor.
Fransa ise, yine 2011 senesinde, yaklaþýk 70 milyar avro dolayýnda ticaret açýðý üretiyor.
Dýþarýdan bakýldýðýnda birbirlerine çok benzer gibi gözüken bu iki ülke ekonomisinin dýþ ticaret dengelerinin bu kadar farklýlaþmasýnýn altýnda yatan faktör nedir?
Ýyi iktisatçýlar bu önemli soruya “iki ülkede gözlemlenen verimlilik farký” diye cevap veriyorlar ve muhtemelen bu cevap doðru bir cevap, orta vadede bizi de çok yakýndan ilgilendiriyor.
Uluslararasý iktisat ders kitaplarýnda öðretilen devalüasyon-dýþ ticaret iliþkisi orta vadede anlamýný yitiriyor; bugün Almanya ve Fransa ayný parayý, avroyu kullanýyorlar yani birisi diðeri üzerinde devalüasyon yaparak, ulusal parasýný deðersizleþtirerek ihracat avantajý saðlayamýyor, bu bitti; zaten, avro bölgesinde olunmasa bile, yakýnda DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) devalüasyon yaparak ihracat pazar payýný geniþletme politikalarýna mutlak bir biçimde dur diyecek, küresel ekonominin kur savaþlarý üzerinden kazanacak bir þeyi yok.
Devalüasyonlarla ihracat pazar payýnýn geniþlemesi zorlaþtýkca bazý ülkeler vergi politikalarýyla devalüasyonlarla ayný etkiyi saðlayacak politikalar üretmek istiyorlar, fiskal devalüasyon diyorlar, ama bunun da bir limiti olduðu açýk.
Önümüzdeki dönemde para ya da maliye politikalarýyla yani makroekonomik politika önlemleriyle, hatta ücretleri aþaðýya çekerek küresel ihracat payýný yükseltmek olanaksýz olacak, bunu herkesin ve dahi bizim iyi görmemiz gerekiyor.
Peki bu yeni dönemde kim, hangi ülke küresel piyasalara daha fazla mal ve hizmet satabilecek?
Bu sorunun cevabý çok net: Hangi ülke daha verimli ise, hangi ülke araþtýrma-geliþtirmeye daha fazla kaynak ayýrýyor ise, hangi ülke üretim faktörlerini nitelikli eðitimle daha verimli kýlýyor ise o.
Baþka bir ifadeyle küresel rekabette makroekonomik enstrümanlarýn yerini artýk mikroekonomik verimlilik arttýrýcý enstrümanlar, politikalar alýyor.
Alman sanayisinin yurttaþ baþýna ürettiði katma deðer altý bin avro dolayýnda iken fransýz sanayisinin senelik yurttaþ baþýna katma deðer üretimi üç bin avronun altýnda, bilemem baþka söze ihtiyaç var mý?
Türkiye’de de kur kavgasý yapan, mesela dolar 1.80’nin altýna düþerse yanarýz diyenler küresel rekabet konusunu bir kez daha düþünmeli.
Üretimde, ihracatta etkinlik artýk kurlardan, vergi avantajlarýndan geçmeyecek, bunu iyi anlamak gerekiyor.
twitter.com/KarakasEser