Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Çırağan Sarayı’nda ABD’nin HeraldTribune Gazetesi tarafından düzenlenen 1. Uluslararası Spor Ekonomisi Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmada “Hepimiz milletçe artık olimpiyatları İstanbul’da düzenlemeye hazır olduğumuzu bütün dünyaya haykırıyoruz. Olimpiyatların İstanbul’da gerçekleşmemesi İstanbul’un değil, olimpiyatların eksikliği olur.” diye buyurmuş.
Sayın Bakan’a bir vatandaş olarak milletin vicdanı adına soralım o halde: Haramın en büyük günahlardan sayıldığı Müslüman bir ülkede,”şikeyi şike ile örten” bir anlayışa Protestan ahlâk hiç olimpiyat verir mi?
Bağış sözlerini şöyle tamamlamış: “Olimpiyatların İstanbul’da gerçekleşmemesi İstanbul’un değil, olimpiyatların eksikliği olur”
Şikeyi yazamayan, şike yapanlara ceza verilmesini savunamayan bir medya, bahis şirketi sahibi medya patronları, şike ile ilgili çıkardığı kanunun arkasında duramayan bir meclis, şikeden hapis yatmış bir şüphelinin şampiyonluğa giden bir takımın başına hoca olarak getirildiği spor kulübü, sporun adliye koridorlarına taşınmasından hiç yüksünmeyen ve yargılananlara destek vermek için adliyede sabahlayan milletvekilleri ile aynı çağda ve aynı ülkede yaşıyoruz. Biz böylesine bir utancın altında ezilirken gelecek nesillere sportif geçmişi başarılarla dolu bir ülke olmayı nasıl vaat edebiliriz? Hangi birimiz çocuğumuza “Evladım, spor iyi bir şeydir. Bak çok çalışıp da profesyonel sporcu olursan ve de başarılı olursan bunun karşılığını hem maddi hem manevi olarak alırsın” diyebiliriz. Bunca pisliği halının altına süpüren bir zihniyeti bu çocuklar görüp sorgulamayacaklar mı? Size de bize de ‘o’ soruyu sormayacaklar mı? Yooo, bu kadar çalışmaya hiç gerek yok. Ver parayı, yap şikeyi; geç karşıya! Nasılsa bunun cezası yok bu ülkede. Tam da bu nedenlerle diyoruz ki: “Böylesine ikiyüzlü spor anlayışının olduğu ülkede olimpiyat eksik kalsın Sayın Bakan!” Eksik kalsın!
Yıldırım Demirören’in serüvenleri
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ydı ya geçen hafta; ben de üşenmeyip eski defterlerimi, fotoğraflarımı karıştırdım hafta sonu. Cin Ali kitaplarına denk geldim. Eskileri yad edip çocuklarıma Cin Ali’yi anlattım. “Cin Ali Okulda”, “Cin Ali Parkta”, “Cin Ali Hayvanat Bahçesinde”... Cin Ali çocukluk yıllarımızda kafamıza zorla sokulan çizgi kahramandı. İlkokul seviyesindeki çöpten bir adamın her istediğini yapmasına gıcık olmuşluğum vardır. Okumayı seven bir öğrenci olmam nedeni ile gene de bendeki Cin Ali algısı pozitiftir.
Malumunuz, şike süreci başlarken babasının yaramaz çocuğu, holding patronu Yıldırım Demirören’i BJK Başkanı olarak gördük. Tıpkı Cin Ali’nin hikâyelerinde olduğu gibi mekândan bağımsız hareket eden Yıldırım Demirören, şike sürecinin devamında da “TFF Başkanı” oluverdi. O TFF Başkanlığı’na sıçradığında kendi dönemindeki yönetim hataları yüzünden büyük bir açmaza giren BJK ise uçuruma doğru sürüklendi. Şike süreci bittiğinde ise ne olacağını hep beraber göreceğiz. Bir masal kahramanı gibi algıladığımız ve şaka olmasını dilediğimiz Yıldırım Demirören’in serüvenleri Cin Ali gibi kendisine yeni bir hikâye bularak devam edecektir. Buna eminim. Umarım bulduğu yeni hikâye adliye koridorlarından ve savcı odalarından geçmez.Umarım...