Embedded gazetecilere inat durduðumuz yer bellidir

Amerika’nýn Irak’ý iþgal ettiði Ýkinci Körfez Savaþý’nda (2003) Türkiye’den bir gazeteci Amerikan tankýna binip Baðdat yoluna düþmüþtü, adý Cüneyt Özdemir! O an “embedded” (iliþtirilmiþ) gazeteci olduðunu ilan etmiþti. Bugün ABD Baþkan Yardýmcýsý Biden ile selfie çektirenlere þahit olduk; Aslý Aydýndaþbaþ gibi. Bu arada, bir basýn emekçisinin bir bayram sabahý dönemin Baþbakaný Erdoðan’ýn elini öpüp sembolik bayram harçlýðý almasýný diline dolayan Kadri Gürsel’in de kadraja girmek için nasýl debelendiðine þahit olduk. Bunlarýn aðababasý Cengiz Çandar da 3 Mart 2001’de müstemleke valisi olarak Türkiye’ye getirilen Kemal Derviþ’in geliþ haberini duyunca Yeni Þafak’ýn Yazý Ýþleri’nde cebinden Derviþ’in Dünya Bankasý logolu kartvizitini çýkararak, “Kemal benim dostumdur” diye çýðlýk atmýþtý! 

Bütün bunlara inat, bizim nerede durduðumuzu göstermesi açýsýndan bir fotoðraf yayýnlýyorum.

Durduðumuz yer, Türkiye’nin yanýdýr.

Durduðumuz yer Cumhurbaþkanýmýz Recep Tayyip Erdoðan’ýn yaný baþýdýr!

Suriye masasýndan Türkiye’yi itmek istiyorlar

“Cenevre’de toplanacak olan Suriye masasýnýn taraflarý kim olacak?” sorusunun cevabýný öðrenmek üzereyiz.

Bu sürecin geldiði nokta þudur: Amerika ve Rusya, Suriye’nin kaderinin belirleneceði yeni süreçte “yerlilerin” hiçbir öneminin olmadýðýna hükmetmiþ görünüyor.

Müdahil olmak istediðimiz tüm alanlardan bizi püskürtmek için türlü türlü oyunlar, türlü türlü enstrümanlar kullanýyorlar. (Terör örgütü PKK’sý, Paralel’i, akademisyeni, embedded gazetecileri, sözüm ona sivil toplum örgütleri, vakýflarý, paralarý vs)

Etnik temizlik yapan, demokrafik yapýyý deðiþtiren PYD ve silahlý kolu YPG masada yer alacak; öyle mi?

Ilýmlý muhalefet adý altýnda Türkiye’nin de desteklediði “yerliler” masada zayýf kalacak; öyle mi?

Sonuç, Türkiye’yi yakýndan ilgilendiren Suriye’de Türkiye’ye raðmen bir yeni dönem baþlayacak; öyle mi?

Ýþin faturasýný Suriye’nin yetimleri, öksüzleri, kimsesizleri ve Türkiye ve bu millet çekti, çekiyor.

Eðer bir nimet olacaksa o da “egemenlerin” büyütüp, kolladýklarýnýn olacak; öyle mi?

Yazýk..!

Gelene ‘niye geldin’ demedik

2.5 milyon Suriyeli’ye kapýlarýmýzý açtýk. Sadece kamplarda deðil Türkiye’nin her ilinde, her ilçesinde Suriyeliler var.

Bazý þehirlerimizde, sosyolojimiz deðiþti. Tabelalarýmýz deðiþti. Aðýz tadýmýz, konuþma biçimimiz, yürüyüþümüz deðiþti! Suriyelilere kapýlarýmýzý açtýk. Birçok toplumsal riskleri göðüsleyerek yaptýk bunu. Hiçbir etnik köken, mezhep, din gözetmeden yaptýk.

Türkmenler de geldi, Araplar da, Kürtler de, Yezidiler de... Nusayriler de Sünniler de Þiiler de geldi. Hiçbirine “niye geldin” demedik.

Sadece yaþlýlar, çocuklar, kadýnlar gelmedi... Memleketlerini savunacaðýný düþündüðümüz nice gençler de geldi.

Onlara da sormadýk oturduklarý lokantalarda gevrek gevrek sýrýttýklarýnda ya da kafelerde nargile fokurdattýklarýnda, “Niye kalýp memleketinizi savunmadýnýz?” diye.

Çünkü umuyorduk, bu kirli savaþ bitecek. Suriye’nin zalimleri gidecek. Ve gelenler evlerine barklarýna, iþlerine güçlerine geri dönecek.

Umudumuz tükenmek üzere.

“Havlu atmadan az önce” psikolojisindeyim.

1’nci Dünya Savaþý’nýn sonuçlarýný bilen biri olarak...

“Masada nasýl kaybedilir?” sorusunu bilen biri olarak...

Umutlarýmý tüketmek üzereyim!

Bakalým bu süreç nasýl iþleyecek?