Emek Bankası niçin kurulamadı?

Bir bankanın kuruluşu ile CHP Genel Sekreterliği’nin ne ilgisi olabilirdi? Neden böyle bir bilgilendirme ihtiyacı duyulmuştu? Görüldüğü gibi sorular yanıtını beklemektedir. Bir banka kurulması; olağan koşullarda ancak Ticaret Bakanlığı’nın ilgi duyacağı bir konuydu çünkü…

Tarihçilerin her soruya yanıt verebildiklerini zannediyorsanız ya da böyle bir beklentiniz varsa; fena halde yanılıyorsunuz demektir! İşte yanıtını bilmediğim bir soru daha… Ama tarih biraz da soru sorarak başlar zaten… Dedim ya; ben de bilmiyorum. Ama böylesi bir bankanın kurulması için girişimde bulunulduğunu öğrendim. Şimdi Emek bankasının en azından elimizde bulunan bilgilerini paylaşmanın zamanıdır. Kurucuları kimdi? Neden böyle bir girişimde bulundular? En azından bu soruların yanıtlarını biliyoruz artık.

Emek bankası neden kuruluyor?

Bankanın kurucuları arasında isimleri geçen CHP milletvekileri ve emekli askerler Naci Eldeniz ile Sinan Tekelioğlu ve yine emekli Sait Aydos ile emekli asker Cevat Rıfat Atilhan; 22 Aralık 1942 tarihinde, CHP Genel Sekreteri Memduh Şevket Esendal’a hitaben kaleme aldıkları mektuplarında; Emek Bankası Türk Anonim Şirketi’nin kurulması için girişimde bulunduklarını açıklıyorlardı. Bankanın kuruluş amacı da şu şekilde ifade edilmişti:

“ Normal sermayenin biricik kaynağı millî sai [çalışma] ve tasarruftur’ düsturu ile partimizin tahakkukunu hedef tuttuğu millî kalkınma ve refah işinde kendilerine düşen gayret payını mütekâsif [yoğun] ve müteazzıv [uzuvlaşmış] bir şekilde milletin emrine koymak gayesiyle, şimdiye kadar amme hizmetine ömürlerini hasretmiş olanlarla, betahsis ordu emektarlarından arzu edenlerin henüz dipdiri olan heyecanlarını ve hakiki alın teriyle toplanmış tasarruflarını müsbet bir surette işletmeye imkân vereceğine inandığımız bir Emek Bankası Türk Anonim Şirketi’nin kuruluş hazırlıklarına girişmiş buluyoruz.”

İyi de; bir bankanın kuruluşu ile CHP Genel Sekreterliği’nin ne ilgisi olabilirdi? Neden böyle bir bilgilendirme ihtiyacı duyulmuştu? Görüldüğü gibi sorular yanıtını beklemektedir. Bir banka kurulması; olağan koşullarda ancak Ticaret Bakanlığı’nın ilgi duyacağı bir konuydu çünkü…

CHP’nin de desteği rica olunur

Mektubun esas amacı; sonraki satırlarda ortaya çıkmaktadır. Birlikte okuyalım isterseniz: “Sermaye terakümü [birikimi] ve teşebbüs sahasında halkçılık umdesini, sermaye imtiyazını önlemek suretiyle; milliyetçilik umdesini, yalnız milletdaşların kuvvetine dayanmak suretiyle, kendi nâciz çerçevesinde hakikat kılmayı titizlikle prensip edinecek olan yeni banka; iktisadî hayatımızda hususî sermayenin çalışmasına yeni ve inkılâbımıza uygun bir örnek yaratmak davasını da benimsemiş olacaktır.”

Böylece bir bankanın partinin ilkelerini gerçekleştirmek üzere kurulmakta olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Bu karmakarışık anlatımdan tam olarak bir anlam çıkarmak isteyenler, gerçekten de yorucu bir mesaî ile karşı karşıya kalacaklar demektir! Benim çıkardığım anlam; bankanın kurucularının bankanın kurulma sürecinde CHP’nin de desteğini almaktan başka bir amaçlarının bulunmadığı yolundadır. Zaten bankanın kurucuları arasında bulunan iki ismin de CHP milletvekili olması; belki de tamamen bu yöndeki girişimin sadece basit bir parçası olarak düşünülmüştü! Aksi halde; bir bankanın ‘halkçı ve milliyetçi’ olmasının bir başka anlamı herhalde olamazdı.

Ya sonrası...

Sonrasını bilemiyorum; ama CHP milletvekili emekli tümgeneral Eyüp Durukan, aradan geçen iki yıldan daha uzun bir süre sonra, 22 Mart 1945 tarihinde CHP Genel Sekreteri Esendal’a yazdığı bir yazıda; Emek bankasının âkıbetine ilişkin bilgi veriyordu. Kendisinden bankanın kurucuları hakkında bilgi toplaması istenmişti. Yazısında bunu açıkça belirtiyordu. Kendisinden talep edildiği üzere; bankanın “başlıca” kurucu kadrosunun isimlerini veriyordu. Bu bilgiyi yazıyı kaleme aldığı gün öğrendiğini de belirtiyor ve ileride yeni bilgiler de sunacağını açıklıyordu.

Bu yazıda ise; bankanın “başlıca” kurucuları arasında; bu kez yeni isimlere yer verilmişti. Eski isimlerden yalnızca Cevat Rıfat Atilhan yerini koruyordu. Bu kez emekli asker ve tüccar olarak tanıtılmıştı. Diğer isimler artık listede yoktular. Bunun nedenini ise hiç bilmiyorum. Fakat yeni isimlere bir göz atabiliriz  artık…

Hüsnü Himmetoğlu; Millî Mücadele yıllarında İstanbul’da Anadolu’ya silah ve subay kaçıran gizli örgütlenmenin önemli isimlerinden biriydi. Hatta 1975 yılında basılmış “Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları” adlı iki ciltlik bir de önemli eseri vardır. Üç tüccarın ismine yer verilmişti; bu kişiler; İsmail Hakkı Kalkavan, İbrahim Yolal ve Mustafa Dinçer idi. Bir de otombilci olarak tanıtılan Ali Civan adı vardı listede… Yolal, Levent’te Levent cami olarak de bilinen Âfet Yolal camiini yaptırmıştır.

Yanıt yerine spekülasyon…

CHP Genel Sekreterliği’nin de bir bankanın müstakbel kurucularını ‘yakından’ tanımak istemesi düşündürücüdür. Acaba bu bankanın İş Bankası’na rakip olacağı mı düşünülmüştü? Sonradan CHP milletvekillerinin kurucu olmaktan çıkmasının nedenini de bu düşüncede mi aramalıyız yoksa? Çünkü, Naci Eldeniz olsun, Sinan Tekelioğlu olsun, CHP milletvekili olmayı sürdürdüler. Belki de bu girişimden vazgeçmeleri kendilerinden talep edilmişti. Ama belki de sadece kurucu ortaklar arasında baş gösteren anlaşmazlıklar, bankanın kurulmasına engel olmuştu. Yeni kuruculara gelince; bu isimlerin de ticarî bakımdan olsun, politik bakımdan olsun, ne ölçüde birbirleriyle uyuşabildiklerini bilemiyorum...

Acaba uzun yıllardan beri kuvvetli milliyetçi ve anti-semitik görüşleriyle tanınan Atilhan’ın bu girişimin içinde yer alması mı politik bakımdan engel oluşturmuştu? Mümkün… Çünkü, 1945 yılının Mart ayında Atilhan’ın banka kurucusu olarak isminin geçmesi; Türkiye’nin yeni dış politikasında sakınca yaratabilirdi; ya da en azından öyle görülebilirdi! Bunu 1945 yılını anlattığım “İkinci Parti” kitabımda yeterince açıkladığım kanısındayım.

Devletçilik ilkesinin şiddetli uygulama bulduğu 1942 yılının banka kurmak için özellikle uygun bir yıl olmadığı düşünülebilir; fakat bu durumda 1945 yılının Mart ayından sonra; yani özel teşebbüsün önünün açılmaya başlandığı bir sırada, banka teşebbüsünden netice alınamamasının nedeni daha basit de olabilir. Dönemin ekonomi anlayışını da yansıtan “Dönüşüm” kitabım yeterli açıklamaya sahiptir diye umuyorum. Unutulmasın ki, Yapı Kredi Bankası, 1944 yılında kurulmuştu!

HİSSEDARLAR

99 yıl faaliyet göstermesi öngörülen bankaya hissedar olmak isteyenler için önemli bir fırsat vardı şimdi… Beheri 20 liradan toplam 50.000 adet nama yazılı hisselerle; bir milyon lira sermayeli bir banka olacaktı bu… Ama herkes hissedar olamazdı elbette; hissedar olabilmek için belirli koşullar vardı. Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak gerekiyordu. Milliyetçilik ilkesinin bu koşulda ne ölçüde payı vardı bilinemez; fakat yabancılara açık bir hissedarlık söz konusu değildi kesinlikle…  İkinci bir koşul daha vardı ki, bu, gerçekten de dikkat çekiciydi. Buna göre; hissedarların sadece vatandaş olması yeterli değildi; ayrıca “Türk ırkından bulunması” da gerekiyordu. Gerçekten de koşullar arasında bu ‘ilke’ aynen bu şekilde yazılmıştı. Bunun da ‘milliyetçilik’ ilkesiyle yakından ilgisini kurabiliriz kolayca… 1942 yılının sonlarında Türkiye’de milliyetçi anlayışın geldiği noktada; bu ‘ilke’nin anlamını çözmek hayli kolaydır. Zorlananlar için “Türkiye’de Millî Şef Dönemi 1938-1945” kitabımı tavsiye edebilirim! 

MENFAATLERE GELİNCE…

Bankanın amaçları çok açık bir şekilde ifade edilmişti: “İş sahalarında memleketimizin halen ve âtiyen [gelecekte] tecelli edecek olan ihtiyaç hal ve şartlarının vereceği imkânlar hudut ve kaydiyle işleyecek ve muvaffakiyet yolunu arayacak olan Emek bankası; kendi hissedar uzuvlarına temettü dağıtmak ve iş bulmak gibi menfaatler temini yanında; memleketin alım, satım, taahhüt, imâl ve istihsal işlerinde anonim mahiyeti ile emniyet ve itimat tesisine ve bunun pekleşmesine yardım etmek gibi faideler [faydalar] dahi vaat etmektedir.” CHP’nin katkısı ne olabilirdi sorusuna da yanıt verilmişti: “Emek bankasının gerek şimdiki hazırlık devresinde; gerekse ilerideki inkişâf safhalarında partimiz teşkilâtının da hususî dikkat ve alâkasına lâyık görüleceği” ümit ediliyordu!