Bir Emek yazısı da ben patlatmazsam ayıp olur...
İlk gençliğimin bir bölümü Beyoğlu’nda geçti... İngiliz Konsolosluğu’nun arka sokağında, ünlü Aynalıçeşme Caddesi’nde beş yıl oturdum.
Elbette “pansiyoner” olarak...
İçinde kendimi gerçekleştirmesem de, kapağı sık sık geleneksel muhitlerimize (Beyazıt’a, Fatih’e, Cankurtaran’a, Menekşe’ye) atsam da, Beyoğlu’nu az buçuk bilirim.
Emek’i de bilirim...
Ses’i de, Atlas’ı da, Fitaş’ı da...
Kitapçıları da bilirim. Söylemesi ayıptır, Simurg’cu sayılırım.
Biraz da arkadaş hatırına Beyoğlulu idim. Umumiyetle orada toplaşırdık.
Toplaşma mekanımız (şimdi kebapçı olan) Konak Muhallebicisiydi.
Necati Polat mutlaka yeni şiiriyle avdet ederdi.
Rahmetli Burhan Bayhan, Ferhan Şensoy’dan ve Selim İleri’den haberler getirirdi... Burhan, “sınıfının bağlayıcı kurallarını” ihlal (!) etmiş, ikisiyle de arkadaş olmuştu. “Günay”da, şurda burada görünürdü... Sonra çıkıp gelir, “Burada, sizin yanınızda daha rahat ediyorum” derdi.
Cafer Turaç askeriyeden izinli olduğunda kopup gelirdi... Yüzünde bin bir melal. Nehrin kızı ve Amasya Mektupları süreçleri henüz başlamamış...
Nurettin Yaşar, Konak buluşmalarına “sponsorluk” ederdi. İşsiz güçsüz ve avare adamlardık.
Sıtkı Caney arada bir görünür, dergi ve sinema projeleriyle kafa ütülerdi. Ne güzel kafa ütülerdi...
Berna Yiğitcan garsonlarla dalaşırdı.
Necip Tosun, Bachmann’lardan, Woolf’lardan, Mansfield’lerden mürekkep bir “yazın ordusu”yla gelirdi. Ve sonu gelmez “Bedri Yüzbaşı” bahsi açılırdı.
Her buluşmada, mutlaka Lades 2 Lokantası’na gidilir, sahanda yumurta ve tavuklu pilav yenirdi.
Buydu bizim Beyoğlu’muz.
Bu kadardı.
Bununla birlikte, Emek’in, Atlas’ın, Fitaş’ın kapısında çok heba olmuşluğumuz vardır. “Sinema Günleri”ne bilet aramakla geçen nafile saatler ve günler... “İsa Eboli’de Durdu”yu görmezsek ölürdük. “Ve Gemi Gidiyor”u izlemezsek gözümüz açık giderdi. Godard ayağımıza kadar gelmişti; gitmezsek etimizde şirpençe çıkardı.
Sergio Leone’nin “Bir Zamanlar Amerika”sını Emek’te izlemiştik.
Necati Polat bir de şiir çıkarmıştı bu izlemelerden... “İzlemeler”den diyorum çünkü dört gün üst üste aynı filme gitmiş, deliler gibi not tutmuştuk.
Emek, o zaman da dökülüyordu.
Eski binaların arasına külçe gibi oturmuş ve çürük diş gibi sırıtan bir mezbelelik.
Bu mezbelelik yıkılıyor, yerine (sinema salonunu ve eski dokuyu da içeren) yeni bir bina yapılıyor.
Bütün gürültü de bu yüzden kopuyor işte.
Memlekette ne kadar kıl entel, Cihangir solcusu, arkaik Marksist, sahte Kemalist, kifayetsiz taşra aydını varsa, Emek’in kapısında, “sıcak nümayiş” halinde.
Bir ara tiyatrocuların uzun yürüyüşünde görülmüşlerdi. (Kendisini solcu sanan Balıkçı Orhan’a destek vermişlerdi. Çünkü, kamu kesesinden oyun koyan Balıkçı Orhan “kamu denetimi” istemiyordu. Sanatçı özgür olurmuş. Kimsenin de, aklına “İstifa et, istediğin oyunu özgürce koy “demek gelmiyordu.)
Sık sık Silivri’ye, “mahkeme önü eylemine” gidiyorlar ve rezalet çıkarıyorlar.
Bir ara bantlı ağızlarıyla, İstiklal Caddesi’nde görüntü vermişlerdi.
Faşistlere özgürlük istiyorlardı.
Engin Ardıç yazdı. Çok da güzel yazdı... “Ses”in yok edilmesine ses etmeyenler, Tokatlıyan Oteli’nin çirkin bir alışveriş pasajına dönüştürülmesine kılını kıpırdatmayanlar, Yeni Melek’in ve Atlas’ın elden gitmesine göz yumanlar, Emek üzerinden “muhalefetçilik oyunu” oynuyorlar.
Efendim, şehrin dokusu...
Şehrin dokusuna bu kadar düşkündün de, “geleneksel yapılarımız” bir bir elden giderken; tarihi yarımada “sayacı, kunduracı, patiskacı” yatağı haline getirilirken neden bir yürüyüş eylemedin?
Sultanahmet’te, Cankurtaran’da, Sirkeci’de, Küçükpazar’da, Gedikpaşa’da, Laleli’de yüzlerce, binlerce “eser” yok edildi.
Neredeydin?
Eyüpsultan’da taş üstünde taş bırakılmadı.
Niçin bir eylem patlatmadın?
Kumkapı ve Aksaray elden gitti...
Niçin panzerleri tekmelemedin?
Pıtrak gibi gökdelen yükseliyor...
Niçin “Bu gökdelenler yıkılmazsa, gazeteden istifa ederim” demedin?
Bir taşra aydını da, “Eskiyi sevmiyorlar, gıcırı seviyorlar” diye yazı yazmış, Atilla Dorsay abisine destek çıkıyor.
Sen eskiyi bu kadar seviyordun da, niçin Kadınlar Pazarı’nda, Eyüpsultan’da, Zeyrek’te, Kariye’de mülk edinmedin de, parayı bulur bulmaz Trump Towers’a koştun?
Emek’i kurtarırlarsa, kendi tarihlerini de kurtaracaklarmış...
Sizin tarihiniz, Beyoğlu’nun kozmopolit tarihinden mi ibarettir?
İtalyan mısınız?
Levanten misiniz?
Kökleriniz Ceneviz’de mi?
Hadi gidin yatın, adamın asabını bozmayın.