Erdoðan, 2009 Davos’taki “one minute”ten bu yana, emperyalizm için “çelik bilye” oldu. 12 Temmuz 1947’de imzalanan Türk-Amerikan Ýkili Askeri Ýþbirliði Anlaþmasý ile “Amerikan mandasýna” fiilen sokulmuþ Türkiye’yi, yeniden “Gazi ayarlarýna” getirmek için büyük mücadele veriyor.
Bizler ilkokul sýralarýnda “varlýðým Türk varlýðýna armaðan olsun” diye haykýrýrken, meðer cumhuriyet rejiminin 2’nci Adamý tarafýndan “varlýðýnýz Ýsrail’e armaðan olsun” tuzaðýna sürüklenmiþiz!..
Türkiye’nin, 14 Mayýs 1948’de kurulmuþ Ýsrail’in “güvenlik garantörü” olarak kullanýldýðýný biliyoruz.
Türkiye Ýsrail’in güvenlik sisteminden koptuðu an, Washington’daki Siyonist lobinin “Türkiye Batý deðerlerinden uzaklaþýyor, hemen NATO’dan atýn, S-400 almasýný engelleyin, F-35’leri satmayýn” kampanyasý baþlatmasý tesadüf mü, hayýr!..
Erdoðan, bir, Putin, Ruhani, Maduro, Duterte deðil…
Otokrat olmakla suçladýklarý adam, NATO üyesi bir ülkenin seçimle iþ baþýna gelmiþ, demokrasinin ana zemini olan “sandýk hukuku ve meþruiyetine” baðlý olduðunu göstermiþ bir siyasi portre…
“DEAÞ”a silah veriyor” diyorlar, DEAÞ’a en büyük darbeyi onun emrindeki ordu vuruyor.
“Kürtleri katlediyor” diyorlar, Ortadoðu’da baþý sýkýþan bütün Kürtler önce onun yönettiði ülkeye kaçýyor.
Bir diktatör düþünün, kendisine edilen hakaretlerden “tazminat zengini” olmuþ!..
Yani…
Erdoðan’a dönük Siyonist kampanyanýn sonucunun olmayacaðýný, etkisinin içimizdeki sadece sazan balýðý kitlesinde olacaðýný kampanya kurgucularý biliyor.
Böyle durumlarda emperyalizm, güler yüzlü kimliði ve sinsi karakteri ile ortaya çýkar, ortamý yumuþatýr, direnç noktalarýnýn rehavete kapýlmasýný saðlar…
Baþladýlar… Trump’ýn “Suriye’den çekiliyorum” masalý, baþlangýçtýr.
Ýlerleyen günlerde, Avrupa’dan da kapýlarý açan adýmlar göreceðiz, bekleyin…
Çünkü yargýya, polise, askere yerleþtirdikleri elemanlarýyla Erdoðan’ýn þahsýnda Türkiye’yi yola getiremediler, þimdi siyasetteki adamlarýnýn zamanýdýr.
“Yerel seçimle Türkiye’nin beka sorununun ne alakasý var” hýnzýrlýðý bu manevranýn ilk adýmýdýr. Amaç, “milli beka” hassasiyetinde birleþmiþ Cumhur Ýttifaký’nýn tabanýnda yumuþama saðlamak, günlük kýrgýnlýk ve sorunlarý abartarak, “bu kez oy vermeyeceðim” hareketini güçlendirmektir.
Bunu, bu ülkenin yazarý-çizeri, akademisyeni yani sesi yüksek çýkan zevatý yer ama, açýk söyleyeyim, vatandaþ asla yemez!..
Siyasetin gerçeðini söyleyelim, kimse hayal kurmasýn: AK Parti-MHP hattýnda kurulmuþ Cumhur Ýttifaký’ný CHP-HDP ittifaký ile yýkamazsýnýz.
(Kýlýçdaroðlu, sen FETÖ iltisaklý siyaset yapacaksýn, iki de bir karþýmýza HDP ittifaký ile çýkacaksýn, sonra kurduðu bu devletin derin aklý, Atatürk’ün Ýþ Bankasý hisselerini sende býrakacak, geçiniz.)
Artýk belli oldu. ÝP tutmadý, Meral Akþener’i yakýnda siyaset müzesine yolcu edeceðiz. Yani, yeni bir “Batý ile” uyumlu partiye ve saygýn (!), halkýn sempatisini biriktirebilecek bir lidere ihtiyaç var…
Kuþkusuz hazýrlýklar baþlamýþtýr, takvim 1 Nisan sabahýna göre ayarlanmýþtýr.
Muhtemel isimler muhafazakar kimlikleriyle kimseyi de þaþýrtmayacaktýr.
Ama beni en çok ilgilendiren, bu harekette Erdoðan’ýn bugün en çok güvendiklerinden kimlerin yer alacaðýdýr…
Ne der eski bir Kýzýlderili sözü:Eðer bir nehirde iki balýk kavga ediyorsa, oradan uzun bacaklý Ýngiliz geçmiþtir.
Emperyalistin olduðu yerde her þey mümkündür.
Erdoðan, umarým, tarihin bütün iddialý devlet adamlarýnýn yaþadýðý “sen de mi Brütüs” travmasýný yaþamaz.