Üstad’ ile yüz yüze ilk geliþimizde lise öðrenciydim; Erenköy’deki köþke bir grup arkadaþla birlikte gittiðimizi hatýrlýyorum. Aradan geçen onlarca yýla raðmen söyledikleri zihnimde hâlâ tazeliðini koruyor. Eserlerinden tanýdýðým, hakkýnda kulaktan dolma bilgilere sahip olduðum ‘büyük þâir’ o ilk görüþmede beni hiç hayal kýrýklýðýna uðratmadý.
Nasýl bekliyor idiysem, öyle davrandý bizlere Üstad...
Vefatýna kadar bir çok kez gördüm kendisini... Üstad’ýn stüdyoya girerek okuduðu þiirlerden oluþan ve zamanýnda ‘LongPlay’ olarak çýkmýþ albüm, o sýrada baþýnda bulunduðum yayýnevinin ürünüdür. Yayýnlarda sesini her duyuþumda kendime pay çýkarýrým.
Yayýnýna defalarca ara vermek zorunda kalmýþ Büyük Doðu’larda hiç yazým yayýnlanmadý; aramýzda yarým asra yaklaþan yaþ farký bulunduðunu unutmayýnýz. Üstad’la ilk karþýlaþmamýzda o 60’lý yaþlarýnda olmalý; benim þimdiki yaþým...
Gönül baðýmýz hayatý boyunca hiç eksilmedi, iliþkimiz de... Ýzmir’e geliþlerinde karþýlayanlar arasýnda beni görmezse arandýðýmý ve mazeretimi öðrenince üzüldüðünü biliyorum...
Uzunca bir süre kaldýðýmýz Ýngiltere’den dönerken ailelerimizin fertlerine hediye olarak neler aldýðýmýzý hatýrlamýyorum; ama Üstad’a götüreceðimiz hediye için bir bütün gün ayýrdýðýmýz bugün gibi aklýmda: Abdullah Gül (Cumhurbaþkaný) ile Londra’nýn merkezindeki Regent Street üzerinde bulunan Cartier maðazasýndan bir çakmak ve bir de kravat iðnesi almýþtýk...
Aðustos (1978) sýcaðýnda hediyelerimizi kendisine sunduðumuzda yüzündeki mutluluk hissini ve eþine, “Neslihan, bak sevgililerim bana ne getirmiþ” diye sesleniþini unutamam...
Suriye’de kitapçýdan satýn aldýðým Atatürk’le ilgili ‘eski bir Türk subayý’ imzasýný taþýyan Arapça’ya tercüme bir kitabý —mantýðý ve üslubunu onun çizgisine benzer gördüðüm için— kendisine hediye ettiðimde, “Benim tabii” dediðini hatýrlýyorum. Kitap gerçekten onun tarafýndan mý yazýlmýþtýr, bilmiyorum...
Bir Mayýs günü (1983) Fatih Camii’nde kýlýnan cenaze namazý sonrasý muazzam bir kalabalýk halinde Eyüp Kabristaný’na doðru yol alýnýrken askerler tarafýndan daðýtýlmýþtýk... ‘Büyük Doðu Yayýnlarý’nýn ilk kitaplarýný, ÝTÜ uçak mühendisliði fakültesi öðrenciliði sýrasýnda Üstad’ýn yakýnýnda bulunmaya imkân saðladýðý için, Mehmet Tekelioðlu (Prof., Ak Parti Ýzmir milletvekili) linotip makinasýnda yazardý. O makinayla çalýþýlýrken ara sýra yoðurt yenmesi gerektiðini bilmediði için hasta düþmüþtü Tekelioðlu...
Üstad’ýn cenazesini belediye memurlarýna teslim etmeme görevi de ona düþtü...
Dönemini aþan þiirlerle genç yaþýnda yaygýn bir tanýnýrlýða kavuþan Üstad’ýn yazý hayatý, kendisinin imzasýný taþýyan dergilerle (önce Aðaç, sonra Büyük Doðu) devam etti... Hikayeler, denemeler, tiyatro eserleri ve bir de roman yazdý.
Velût bir yazardý Üstad, sadece edebi eserler vermedi, diplomasiden tarihe hemen her alanda kalem oynattý.
Þairdi, yazardý, ama ayný zamanda aksiyon adamýydý Üstad... Müthiþ bir hatipti de... Her yýl en az bir konuda bütün Anadolu’yu dolaþarak konferanslar verirdi. Bir ara cezaevi ikinci adresi gibi olmuþtu. Vefat etmemiþ olsaydý yeniden cezaevine girecekti. Gözleri artýk görmüyordu, hastaydý; buna raðmen...
Gazetemiz STAR’ýn göz doldurucu eserler için bu yýldan baþlayarak ‘Necip Fazýl Kýsakürek Ödülü’ yolunu açmasý, hem bir kadirbilirlik, hem de yeni neslin gençleri için istikamet belirleyici bir iþaret fiþeðidir.
Kadir bilenin kýymeti bilinir çünkü.