Yusuf Ziya CÖMERT
Yusuf Ziya CÖMERT
yzcomert@stargazete.com
Tüm Yazıları

En büyük ‘Türk sorunu’ sizsiniz

Güzel miydi? Çocuklar askere gitsin. Havalimanlarında, tren istasyonlarında, otobüs garajlarında toplanalım. Askerciğimizi, hep bir olup havaya fırlatalım.

Konvoylar yapalım. ‘En büyük asker bizim asker’ sloganları atalım. Gönderelim oğulcuğumuzu vatan görevine.

Bayraklarımız, dolaşsın caddelerde. ‘Delikanlı Apo, nerdesin haney?’  diye bağırsın gençlerimiz.

Bunlar, hayatımızın gerçekleri olsun. Ve sevmeye devam edelim bu gençleri.

Ve tabii ki, bir gün oğlumuz da gitsin. Yüreğimiz, oğlumuzla beraber gitsin, Şemdinli’nin, Şırnak’ın, Muş’un, Bitlis’in dağlarına.

Koç gibi, tutalım elini oğlumuzun, sarılırken, fark ettirmeden, koklayalım saçlarını. Sarıldığımız zaman, hemen bırakmayalım, azıcık dursun, hissedelim sıcaklığını.

Annesi ağlarken, biz belli etmeyelim. Karımızın kulağına, ‘çocuğun yanında ağlama’ diye fısıldayalım. Sonra...

Oğlumuz gittikten sonra, sessiz sessiz ağlayalım. Issız yerlerde, kimseye göstermeden ağlayalım.

Kulağımız haberlerde olsun. Diyemeyelim, -şeytan kulağına kurşun- bir şey olur diye, oğlumuzun adını bile anmaktan korkalım.

Heeey, efendiler, var mı böyle bir derdiniz?

Var mı, bir tane, ‘vatanına kurban olsun’ diye, Haydarpaşa’dan veya Esenler otogarından uğurladığınız/uğurlayacağınız oğlunuz?

Tamam, hepimiz kurban olalım vatanımıza. Hilalimizin dalgalanışına verelim canımızı. Ama söyleyin, artistler, var mı, Dağlıca’ya göndereceğiniz bir oğlunuz?

Yok!

Siz, milletin çoluk çocuğu üzerinden artistlik yapıyorsunuz.

Köşenizden üfürüyorsunuz. Çünkü beleş, hiçbir bedeli yok, kimse sizden bir şey istemiyor, yazıyorsunuz, arkanıza yaslanıyorsunuz. Oooh! Keyifler keka!

Ya da kürsüden, sallıyorsunuz. Vuralım, kıralım, ölelim!

Nasıl olsa, gidecek çocuklar, milletin çocuğu. (Milletin, yani Türklerin ve Kürtlerin) Nasıl olsa, ağlayacak ana, senin anan değil.

Hiçbir şey yapmasan, böyle olacak, böyle devam edecek.

‘Ederse etsin’ diyebilirsiniz. Böyle bir tercihte bulunabilirsiniz. Devlet de böyle bir tercihte bulunabilir. Nasıl olsa analar doğuruyor. Gerekçemiz de var. Vatan, millet, Sakarya!

Devam. Yüz yıl sürsün. Yüz yılda bitmezse, bir sonraki yüzyıla kalsın. Size maliyeti sıfır!

Böyle mi olsun?

Ya da şöyle:

Teröristleri devşirelim, JİTEM’ci yapalım. JİTEM’ciler gitsin, kah asker kılığında, kah terörist kılığında köyleri bassın, adam öldürsün, köy yaksın.

Dağlarda ve şehirlerde yeni, adı terör olmayan bir terör çeşidi hakim olsun. Milletimiz, o terörle bu terör arasında akla karayı seçsin.

Ya da bir ırk ayrımı. Evet, biz kardeşiz. PKK’ya rağmen, JİTEM’e rağmen, Allah’a şükür, Türk, Kürt, hala kardeşiz.

Kardeşliği bırakalım. Dalalım birbirimize. Allah kime verdiyse...

Bunu mu istiyorsunuz?

Biz istemiyoruz.

Biz, 40 yıldır, anaları babaları ağlatan, ocakları söndüren bu derdin nihayet hall ü fasl edileceğinden ümitliyiz.

Siz istediğiniz kadar yalvarın PKK’ya, ‘silahı bırakmayın, ucuza gidiyorsunuz’ diye.

Siz, istediğiniz kadar yırtının, yazın çizin, ‘Türk sorunu’ çıkartmak için. En büyük Türk sorunu sizsiniz.

İstediğiniz kadar bağırın, vatan elden gidiyor, diye.

Kürt, Kürtçe konuşmakla, Kürtçe okuyup yazmakla vatan elden gitmez. (Anlamıyorum, Avrupa’da, mesela İsviçre’de bir kaç dil konuşulması medeniyet oluyor da, bizde niye bölücülük oluyor?)

Vatan, zulümle elden gider. Vatan, milleti birbirine düşman etmekle elden gider. Vatan, sevmemekle elden gider. Kürtleri sevmemekle, Türkleri sevmemekle... Zaten, sevmeyenler sussa, bu iş çözülür.

Bakın, kaç haftadır insanlarda var bu umut. Abuk sabuk konuşan bir kaç kişinin cümlelerinden başka bir yerde kan yok. Yüzler gülüyor, hava temiz kaç haftadır.

Niye tuhaf tuhaf bakıyorsunuz? Temiz hava mı zehirledi sizi?