En çılgın proje: Organik Türkiye

Yabancı basında ve Türkiye’de bazı gazetelerde bu sabah şu başlığı gördüm; “Türkiye’nin çılgın projeleri konuşuluyor...”

Sevgili dostlar, bu algılama çok önemli olmakla birlikte Türkiye’nin bütün attığı-atacağı adımlara yol açan “son 10 yıllık” ana projesini sorgulamakta ve detayları anlamakta fayda var. Evet, bugün dünya genelinde “yapılamaz” denilenleri yapabiliyoruz ama bu seviyeye ve bu olgunluğa en “çılgın” projemiz olan “organik Türkiye” adımı sayesinde geldik...

Sevgili dostlar, ilk defa bu kavramı tartışmaya açtığım yazılarımda Rus tarihinden alıntılar yapmış ve Petro’nun “İnorganik Rusya’yı oluşturma sürecini” ve en önemlisi “Hizmet Devleti” kavramını nasıl yıktığını analiz etmeye çalışmıştım... Rus düşünürlerden yaptığım alıntılarda konu çok açıktı; “Avrupalı olma sevdasıyla Rusya’ya neşter vuran Petro, Cengiz Han’ın o topraklar üzerinde bıraktığı en önemli miras olan ‘hizmet devleti’ kavramını yıktı ve vatandaşların etnik, dini, sosyal ayrışmadan bağımsız değerlendirilmesi dinamiğini ortadan kaldırdı”! Diyeceksiniz ki; neden Rusya’dan örnek verdiniz ve Petro’nun yıktıklarının Türkiye ile ne alakası var? Tam bu noktada ben de size şu soruyu sormak isterim; Rusya için yapılan çıkarım Osmanlı-Türkiye geçişi içinde yapılamaz mı? Geçiş ve özellikle 1940’lar sonrası içine düştüğümüz-düşürüldüğümüz yapı “İNORGANİK TÜRKİYE” değil mi?  

Bu tespitler sonrası konuyu birlikte sorgulayalım...

Cumhuriyetin kurulduğu, imparatorlukların tasfiye olduğu bir dönemde “kuruluş-ulus yaratılma sürecinde” yaşanan evrim ve reformlar Türkiye’yi topraktaki köklerinden kopararak, “topraktaki ağacı, saksıdaki bitki” haline getirmiş olabilir! Bu gelinen noktada önemli soru şudur; Türkiye toprağa yeniden kavuşup, cihanşümul kökler salamaz mı?

Sevgili dostlar, 1940’lar sonrası “saksıya konan ağaca yapılmaya çalışılan her aşıya” toplumun özüne hitap eden “tezleri” ortaya atan Demokrat Parti, AP, ANAP ve son olarak da çok geniş ve uzun süren bir katılımla AK Parti-Erdoğan çizgisinde cevap vermesini çok iyi anlamalıyız. Saksıdaki inorganik yapıya yapılan 1946, 1960, 1970, 1980, 1997, 2001 aşıları “öz” tarafından kabul görmedi ve toplum her defasında “özüne doğru” hamle yaptı! Bu hamleler bir gerçeği çok net ortaya koyuyor; 1940 sonrası 2003’e kadar içinde “zorla tutulduğumuz” YAPI’nın adı tam olarak “İnorganik Türkiye’dir”!

Çıkarım 1- Petro sonrası Rusya’yı içine çeken “Avrupa hayranlığı” tuzağı ile Osmanlı’nın 1850’lerden itibaren içine gömüldüğü BATILILAŞMA tuzağı aynı “yerden pompalanan” ve aynı amaca hizmet eden tezlerdir.

Çıkarım 2- 1854’ten itibaren “işbirliği yapılsa” dünya genelini değiştirecek “Türk-Rus” modeli Batılılar tarafından bozularak Rusya ile savaş körüklenmiş ve 1854-1876 arasında Osmanlı bu savaş tuzağında “Londra-Paris hattında” borçlandırılarak “yok edilmiştir”!

Çıkarım 3- Atatürk en doğru adımı atmış, “o gün için en doğru modeli kurmuş” ama gerek sağlığının bozulması gerekse arkadan gelenlerin yetersizliği sonucu “Türkiye Cumhuriyeti, ilk yıllardaki atılıma rağmen, özellikle İngiliz-Alman oyunlarıyla” köklerinden koparılarak “topraktan saksıya” taşınmıştır. Bu 1920’lere özgü bir gerçek değildir, bu “KOPARMA” süreci 1850’lerden başlamış ve BATI hayranı “entelijansiya ve burjuvazi” yaratılma süreci şekillendirilmiştir.

Çıkarım 4- 1960-1980 ve diğerleri, “Batı hayranı kalması gereken” Türkiye’nin Rusya’dan uzak tutulması ve en önemlisi kendi “kökleri ile buluşmaması” için özellikle İngilizler tarafından tahrik edilmiş, 1980 sonrası tanımlanan “iç tehdit” kavramında Türk insanının “dini ve etnik çeşitliliği” en büyük düşman olarak “Devlet tarafından” tanımlanmıştır! Milli Güvenlik Safsatası altında çocuğunu kışlada göremeyen “başörtülü annemiz” o anlayışa göre ciddi bir “iç irtica tehlikesi” olarak algılatılmış ve Osmanlı-Din-Halife-Etnik Köken gibi kavramlar “öcü” haline getirilmiştir.

Çıkarım 5- Türkiye’nin 2003 yılına kadar Batı hayranlığı ve Batı ittifakı bağlılığı görünümü altında “komşuları ile ilişki kuramaması” daha doğrusu kurmasına engel olunması, bu “tezin” bir parçasıdır. Komşular ile ilişki kurma, köklerine bakma. Sadece Batı’ya bak ve oradan borçlan! Aynen 1854!

Çıkarım 6- Bugün de Türk kamuoyunda “yerleştirilmiş düşünenler-konuşanlar-yazanlar” tarafından pompalanan AB üyelik süreci aynı “oyunun” devamıdır. Erdoğan’ın en büyük başarısı bu “oyunu görmesi” ve “İNORGANİK Türkiye’yi saksıdan çıkararak ORGANİK hale getirme” yolunda attığı kararlı adımlardır.

Çıkarım 7- Ergenekon ve benzeri operasyonlar, İngilizlerin ve son dönemde Almanların, “Bu sistem bozulmasın, saksıda kalsın, istediğimiz yere çekelim, toprağa dönüp ağaç olmasın” diye kurdukları YERLEŞİK MEKANİZMALARIN durdurulması ve “bizi boğan” ESTABLISHMENT’ın ellerinin boğazımızdan çekilmesidir...

Çıkarım 8- Ruslar, “dil, din, kültür” gibi ortak değerleri olmadığı için topraklarında kök salan “hizmet devletini” kaybedip “aşırı uçlara” kadar kayarken, Türkiye özü “BİR” olan geçmiş Devletlerin yarattığı olumlu kavramları kolaylıkla kazanıp “olumsuzlukları” atabilir...

Sevgili dostlar, Türkiye’nin “en çılgın ve en sağlam projesi” son 10 yılda attığı adımlar ile “kurma yoluna girdiği” Organik Türkiye’dir!

Sonuç: İçine hapsedildiğimiz saksıdan çıkarak hatta o saksıyı kırarak, kopartıldığımız toprağa dönmeliyiz ve ÖZÜMÜZÜ kazanana, köklerimizi salana kadar bu yolda her adımı atmalıyız! Bugün 19 Mayıs, rutini yapmak yerine yukarıdaki kavramları düşünerek kutlayalım bayramımızı...