En kısa yol

Geometri dersinde öğretmişlerdi; iki nokta arasındaki en kısa mesâfe düz olanıdır. Öte yandan geometri bağlamında doğru olan bu kural her yerde geçerli değil. Meselâ politikada... En kısa yolun, hedefe en hızlı götüren yol olduğunu kabûl edersek bâzen dolambaçlı yolların daha “hızlı” olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Kendi târihimizde de bunun örneklerini görebiliriz. Eğer Cennetmekân III. Selim, niyetinin uzun süredir devletin başına belâ olan Yeniçerileri lâğvedip yerine modern bir ordu kurmak olduğunu öyle davul zurnayla îlân etmemiş olsaydı hayâtını, sarıklı birtakım alçakların kışkırtmasıyla isyân eden birtakım beyaz börklü alçakların eliyle kaybeder miydi?

Amcasının bu ölümcül hatâsından ders alan Cennetmekân II. Mahmud dolambaçlı bir yol izlemeseydi bu serkeşler ve azgınlar yuvasını dağıtıp yerine modern bir ordu kurabilir miydi?

Yâhut Cennetmekân Mustafa Kemâl Paşa, Cumhûriyeti 29 Ekim 1923 târihinde Ankara yerine, diyelim ki, 20 Mayıs 1919 günü Samsun’da îlân etmeye kalkışsaydı hâli nice olurdu?

Görüldüğü üzere ilk bakışda daha uzun gibi görünen yollar bâzen, sonuca daha hızlı ulaştırdıkları için, daha “kısa” olabiliyorlar.

Ancak bunun dâimâ böyle olmadığını bilmek şartıyla.

Yâni bâzı dolambaçlı yollar daha sür’atli sonuç almamızı sağlayabilirler ama her dolambaçlı yol öyle değildir.

Bunun Türkiye aktüalitesindeki tipik örneklerinden biri şu artık bir yılan hikâyesine dönen yeni bir anayasa meselesidir.

Bakınız, hâlen yürürlükde olan anayasa 1982’de kabûl edildi ve bizler, en geç 1983’den bu yana bu anayasanın beş para etmez olduğunu ve BEHEMEHÂL yeni bir anayasa hazırlayıp onu yürürlüğe sokmanın ELZEM olduğunu söylüyoruz.

Tam 37, aslında 38 yıldan beri!

Bu ihtiyâcı en gür sesle dile getirenler arasında yer alan AK Parti mensubları onbir senedir iktidarda!

Hem de adamakıllı bâriz bir çoğunlukla iktidarda.

Yeni bir anayasa için gerekli kalifiye çoğunluğu tutturabilmiş değillerse bile eksikleri onbeş oydan ibâret.

Türk parlamenter geleneğinde onbeş oy eksiğini üç saatde gideremeyen iktidar partisine gülerler.

O halde geriye kalan sebeb, AK Parti’nin de bu işe pek hevesli olmadığı.

Ben şu sınırlı zihnî melekelerimle başka bir gerekçe göremiyorum.

Ama neden?

Ayrıntılardan titizlikle kaçınarak otuz otuzbeş temel demokratik kural ihtivâ eden kısa, ama özlü ve prensipiyel bir anayasa metni ülkemizi bir anda “ileri demokrasi” saflarına, sokmasa bile, çok yaklaştıracak iken bunu istememek hangi sebeblere istinâd edebilir?

Türkiye’ye yeni ve 21. Yüzyıl’ın şânına şerefine uygun bir anayasa armağan etmek onuru acabâ neden, haydi küçümseniyor demeyelim ama, neden yeterince önemsenmiyor?

Böyle târihî bir hizmet üstelik AK Parti’ye oy olarak da misliyle geri ödenmez mi?

Aslında ben de çok iyi biliyorum ki yeni bir anayasa Yüce Türk Milleti’nin umurunda bile değildir!

Bunu derd edinenler benim gibi bir avuç, nasıl desek, şeyden ibâretdir.

Ama yarın öbürgün işlerin çok sıkışdığı bir zamanda, ki öyle zamanlar hep gelir, değerli devlet büyükleri birkaç “yurddaş”a şiddetle ihtiyaç duydukları vakit o “birkaç yurddaş” istisnâsız hep o “bir avuç” içinden çıkar.

Bana kalırsa değerli büyüklerimiz o “bir avuç”la temâsı epeyi kaybetdiler.