En kötü dönem!

Türkiye’nin çok kötü bir dönemi tecrübe ettiði, hatta böylesine fecaat bir dönemin geçmiþte de hiç yaþanmadýðý dillendiriliyor. Bu felâket tellallýðýnýn muhiplerinin özellikleri, ideolojik eðilimleri ve hasletlerine dair bir bilgi sahibi olmaksýzýn, sadece yaþlarýna bakmak bile, aslýnda iddialarýnda ciddiye alýnmasý gereken bir durum olduðu hissi verebilir. Çünkü büyük bir kýsmý, Türkiye’nin son 40-50 yýlýna ‘reþit bireyler’ olarak þahitlik edecek kadar yaþlýca isimler. Ayný þekilde, memleketin geçen yüzyýlýn ikinci yarýsý boyunca yaþadýklarýný gözümüzün önünden geçirince, bu isimlerin, “çok kötü bir dönemde olduðumuza” dair iddialarýný ciddiye almanýn yerinde olacaðý düþünülebilir. Buraya kadar büyük bir sýkýntý da bulunmuyor zaten. 

Sorun, Türkiye’nin dünüyle bugününü mukayese edince baþlýyor. Bir anda, bunca görmüþ geçirmiþ insanýn, hangi eski Türkiye’den bahsettiklerini anlamakta zorlandýðýmýz bir yerde buluyoruz kendimizi. Basýn özgürlüðünden ifade hürriyetine, farklýlýklarýn yaþanmasýndan en temel insan haklarý meselelerine, iktisadi adaletten siyasal ve bürokratik merkeze eriþimde eþitliðe varýncaya kadar, farklý baþlýklarda, bugün tarihimizde olmadýðýmýz kadar nasýl kötü olduðumuzu anlamak istiyorsunuz.

Elbette her bir baþlýkta, eðer bir zýrvanýn peþine takýlýp gitmek istemiyorsanýz, karþýnýza bambaþka bir manzaraya çýkýyor. Tam da bu noktada, eski Türkiye-yeni Türkiye mukayeseleri ve tartýþmalarý da anlamsýzlaþýyor. Bir anda daha ciddi bir sorunun olduðunu düþünmek ve fazlasýyla endiþelenmek zorunda olma sorumluluðu hissediyorsunuz. Bu durumun aksi düþünülemez. Zira felâket bir dönemi tecrübe ettiðimizi söyleyen insanlar için ciddi anlamda endiþelenmeniz gerekiyor.

Bu güruha 17 Aralýk’la birlikte intisap eden Gülen Grubu ise ayrý bir güzelliðin(!) ortaya çýkmasýna sebep oldu. Felâket cemaati iyice þenlendi, yüzlerine renk geldi. Gülen Grubu’nun fecaat bir ülkede yaþadýðýmýzý ispatlamak için ortalýða saçtýðý malzemelere fazlasýyla sarýlanlar, kendi kehanetlerinin peþinde koþarak, nasýl “nefes alamayýp, Türkiye’de boðulduklarýný” dünya âleme ihbar etmekten geri kalmýyorlar.

Bu noktada Gülen Grubu’nun, yeni üyesi olduðu felâket cemaatine göre daha samimi olduðu söylenebilir. Çünkü Türkiye yakýn tarihinin hiçbir döneminde Gülen Grubu’nun sebep olduðu felâketin bir benzeri görülmedi. Kaldý ki basit bir deðerlendirme yapýldýðýnda, Gülen Grubu, birçok kesimin yýkýmlar ve felâketleri farklý araçlarla benzer þiddette tecrübe ettiði dönemlerin tamamýnda yaþananlarý tribünden izleme konforuna sahipti. Tam da bu sebepten dolayý, geçmiþte yaþanan maðduriyetlerle ünsiyet kurmakta zorlanmalarý ve Türkiye’nin bugün olduðu kadar kötü bir dönem yaþamadýðýný düþünmeleri normal karþýlanmalý.

Peki, bu denli realiteden kopan eskatolojik güruh ne olacak? Zira sabah akþam büyük bir zulüm altýnda memleketin inim inim inlediðine en azýndan kendilerini ikna etmiþe benziyorlar. Bundan sonrasý için de kurguladýklarý konforlu alandan çýkmalarý için ikna edilmeleri zor görünüyor. Çünkü her ikna çabasýný, kurguladýklarý dünyanýn yýkýmý anlamýna gelmesi dolayýsýyla büyük bir tehdit olarak kabul ediyorlar.

Aslýnda en baþýndan beri, seküler kesimde yaþanan deðiþim sancýsýnýn hikâyesi bu. Sadece tezahür halleri güncel aktörlere göre deðiþim gösteren bir kýsýr döngü hali. Hak etmediði imtiyazlarýný kaybedince, geri istemenin dilini oluþturan “korkuyoruz” dünyasýnýn yeni formda arz-ý endam etmesinin ismi, “Türkiye, hiçbir dönem bu kadar baský altýnda olmadý” savrulmasý oluyor. Bu savrulmaya rasyonel cevaplar yetiþtirmeye çalýþmanýn bir anlamý yok. Zira karþýmýzda maddi bilgi eksikliði ya da tecrübe yoksunluðundan dolayý eski Türkiye-yeni Türkiye ayrýmý yapamayan bir kitle yok. Aksine eski Türkiye’nin korkularýnýn bizzat kaynaðý veya rantýný yemiþ ‘kaybeden’ bir kitle var.