En önemli irticai faaliyeti Ýslam’ý tebliðdi

Ýki günde Osmanlýca okumayý öðreteyim sana’ demiþti bir keresinde. Sultanahmet’teki evine ilk gittiðimde ‘Randevunuza beþ dakika erken geldiniz’ diyerek karþýlaþmýþtý tatlý sert bir tebessümle. Bir baþka görüþmemizde ise dev boyutlarda Çince kitap karýþtýrýrken gördüm kendisini. ‘Çince mi okuyorsunuz’ diye sormuþ, ‘Kaligrafisine bakýyorum, ne kadar sanatlý’ cevabýný almýþtým. Sultanahmet’teki evi küçük bir müze gibiydi. El yazmasý kitaplar, çini panolar, antika objeler, tespihler, kumaþlar… Yok yoktu... Kedisi vardý, eve gelenlerden kýskanýrdý sahibini. Boðazýn maviliði küçücük balkonuna dolardý. ‘Üstadým ne kadar güzel bir manzaranýz’ var diyenlere ‘Asýl dünyanýn en güzel manzarasý mutfak kýsmýnda’ derdi. Oradaki pencere Sultanahmet Camii’ne bakardý. 

1991 senesinde adým attýðým Milli Gazete’de ayný yýl Mehmet Þevket Eygi de yazmaya baþladý. O günden beri aralýksýz, yýlýn 365 günü bayram seyran demeden, hafta sonu, izin bilmeden (Anneciðinin vefat ettiði gün hariç) yazdý yazdý Eygi. Yazdýklarý toplansa ciltler dolusu kitap olur. 

Bir keresinde gazeteye geldiðinde ‘Hocam güncel konular hakkýnda bir röportaj yapalým’ dediðimde ‘Kahve ýsmarlarsan olur’ demiþti. Latifeyi severdi ama cahilce bir laf etmeye görün, tokatlamaktan beter ederdi. Eygi’den azar iþitmek dahi hoþumuza giderdi. Bilirdik ki kulaðýmýza küpe olacak bilgi, görgü ve hikmet dolu bir öðüt olurdu o azarýn içinde. 

En güzel, en mümin eleþtirmenimizdi o. Bazen kýlýk kýyafetimizi, bazen cehaletimizi, bazen okumayýþýmýzý, adab-ý muaþeret bilmeyiþimizi eleþtirirdi. ‘Ben kimsenin þahsýný eleþtirmek için eleþtirmem. Ben bir eleþtiri gömleði dikerim isteyen alýr giyer’ derdi. 

Çula çaputa, lükse önem vermez, ikinci el elbiseler giymekten yüksünmezdi. Daima temiz ve þýktý.

 

OKUMASI YOKKEN ÝKÝ DERGÝYE ABONE 

2000 senesinde uzun sohbetlerimizin ardýndan bir Eygi Portresi çýkmýþtý ortaya.

Karadeniz Ereðlisi ile Devrek arasýnda kalan þose yolun üzerinde bacasý tüten tek bir ev vardý 1930’larýn baþýnda. Bahçesinde hindi ve tavuk beslenen, etrafý yemyeþil aðaçlarla çevrili bu evin nüfusu toplam üç kiþiden ibaretti. Seher Haným, Mehmet Said Bey ve bir de küçük Mehmet Þevket… Öðretmen bir anne ve ticaretle meþgul olan bir baba… Son derece yalnýz geçen çocukluk... Etrafta oyun oynayacak tek bir arkadaþ bile yok. Sadece tavuklar, hindiler ve az ilerideki derede yaþayan kaplumbaðalar, kurbaðalar… 

6 yaþýna geldiðinde, daha okuma yazma bilmeyen oðlunu iki çocuk dergisine abone yapmýþtý Said Bey. 7 yaþýndayken çok uzaklardaki bir ilkokula gönderecekti onu. Seher haným buna razý gelmedi. Biricik evladýnýn kolundan tuttuðu gibi Ýstanbul’daki Galatasaray’ýn yolunu tuttu. Önce ilk mektep kýsmý (O yýllar Ortaköy’de) sonra lise derken, 275 numaralý Mehmet Þevket’in 12 yýl sürecek Galatasaray macerasý baþlamýþ oldu. 

Fransýzca eðitim veren lisenin namaz kýlan sýra dýþý talebesidir Mehmet Þevket. 

Çocukluktan, genç adamlýða doðru adým atan Mehmet Þevket okumayý seven biridir. Bunu gören hocasý, lisenin muazzam kütüphanesinin anahtarýný ona teslim eder. Kitaplarla olan iliþkisi böylelikle bir tutkuya dönüþür. Üniversite çaðýna geldiðindeyse her yýl sadece 40 talebeye burs veren Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin sýnavlarýna girer ve kazanýr. Üniversite yýllarýnda Fransýzca hocasýndan önemli bir teklif alýr; Fransýz Kültür Merkezi’nde sekreterlik… Mehmet Þevket Eygi o yýllarý þöyle anlatýrdý ‘Bir yandan burs, bir yandan kültür merkezinden kazandýðým para, o dönem bir kaymakamýn maaþýna denk, muazzam bir paraydý. Üstelik kültür merkezindeki film gösterimleri, kültürel etkinliklerde kazanýlan tecrübe de cabasý…’ 

Fransýzca’nýn kendisi için dünyaya açýlan bir pencere olduðunu söylerdi. O dönem Türkçe’de olmayan pek çok eseri (Türk kültürüyle ilgili olanlar dahil) Fransýzca’dan okumuþtu. 

 

KAYMAKAMLIK YOLUNDA ‘ÝRTÝCA’ ENGELÝ 

1956’da Siyasal’dan mezun oldu Eygi. Ayný yýl Fransýz Kültür Merkezi’nden ayrýldý. Hariciye’ye girmek istiyordu. Sýnavlarý kazandý, fakat sonra kendisine göre bir yer olmadýðýný düþündü Hariciye’nin. Fikir deðiþtirdi. Adnan Menderes hükümetinin Milli Eðitim Bakaný Tevfik Ýleri’ye gitti. Boþ kadrolardan birine Kaymakam olmak istiyordu. Ýleri, Ýçiþleri Bakanlýðý Müsteþarý Dilaver Argun’u aradý. Zaman geçti, cevap gecikti… Argun, bir gün Eygi’ye ‘Bak evladým, senin bir takým irticai faaliyetlerle ilgin olduðu tespit edilmiþ. Ýyi niyetinden þüphem yok ama tecrübesizsin, bunu kullanýrlar’ deyivermiþti. Eygi’nin aklýna tek bir ‘irticai’ faaliyet geliyordu. Okuduðu okullarda kýldýðý namazlar… 

 

MAHÝR ÝZ’DEN YENÝ ÝSTÝKLAL DAVETÝ 

Eygi’nin Babýali’ye adým atmasýný saðlayan davet, eðitimci yazar, alim Mahir Ýz’den gelir. Haftalýk Yeni Ýstiklal gazetesinin baþýna geçer Eygi. Necip Fazýl, Cevat Rifat, Nurettin Topçu gibi önemli isimler yazmaktadýr gazetede. 1961’de Bedir Yayýnevi’ni kurar. Ýmam Gazali’nin Ýhya’sý, Kimyayý Saadet’i, Ýbn Fazlan’ýn Seyahatnamesi ve daha pek çok nadide kitabý basar. Eygi, yaþamý boyunca aralarýnda Bugün ve Babýali’de Sabah’ýn da olduðu pek çok gazetede yöneticilik ve yazarlýk yaptý. Yazýlarýndan dolayý defalarca yargýlandý, hapis yattý. 

 

DERVÝÞ BÝR ALÝMÝN ÖLÜMÜ 

Bazý insanlar vardýr, ayný gök kubbe altýnda olmaktan haz duyarsýnýz. Araya zaman ve mesafe girse bile orada bir yerde olmalarý insana güven verir. Vicdanlý, güler yüzlü, bilgisinden ve görgüsünden emin olduðunuz insanlardýr onlar. Emanet sanki ehlindedir… Ýþte o insanlar bu dünyadan göçüp gittiðinde büyük bir kapý kapanýrken, tespihin ipi kopmuþ, taneler etrafa saçýlmýþ gibi hissedersiniz. Ömrünü Ýslam davasýna, bilgiye, kültüre, görgüye adamýþ Eygi’nin ölümünün dostlarýnda ve okurlarýnda býraktýðý duygu budur kanaatimce. 

Gazeteci büyüðümüz Abdülkadir Türker hatýrlattý. Yahya Kemal ve Süleyman Nazif’ten alýntý... (Ýbn-ül Emin Mahmud Kemal için yazýlmýþ) þu sözler adeta Eygi’yi tarif eder… 

Hezar gýpte o devr-i kadim efendisine 

Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine…

 

‘KANLI PAZAR’ MESELESÝ 

Eygi, bir dönem baþýnda olduðu Sabah gazetesinde okurlarý toplu sabah namazlarýna davet eder. Büyük kalabalýklar sabah namazlarýnda Sultanahmet Camii’ni doldururlar. Bu toplu namaz organizasyonu aylarca sürer. Öyle ki aralarýnda Anadolu’dan gelen okurlar bile vardýr. Eygi, Ocak 1969’da Hacc için Mekke’ye gider. O yurt dýþýndayken, yine bir sabah namazýnda buluþan kalabalýk Taksim’e çýkar. O esnada gösteri yapmak isteyen solcu bir grupla karþý karþýya gelinir ve Eygi’nin deyimiyle ‘tatsýz hadiseler yaþanýr.’ Ýki kiþi hayatýný kaybeder. Olayýn suçlusu olarak Eygi gösterilir. Büyük bir haksýzlýða uðradýðýný düþünen Eygi, 6 yýl kadar Türkiye’ye giriþ yapmaz. 1971’de çýkan Basýn affýna kadar Suudi Arabistan, Ürdün, Beyrut ve Almanya’da kalýr. 

 

‘GERÝCÝ’ YAZAR ÖLDÜ’! 

Okuduðu okullarda namaz kýldýðý ve diðer öðrencileri de namaza teþvik ettiði için geçmiþte Kaymakamlýðý engellenen, hayatý boyunca Ýslami yaþam biçimini savunan bir Müslüman olduðu için ‘gerici’ damgasý yiyen Mehmet Þevket Eygi’nin ardýndan bazý gazeteler  ‘Gerici yazar öldü’ baþlýklarý attý.
Hz. Peygamberin yaþadýðý 7. yüzyýlda ve Mekke döneminde de müþrikler, Müslümanlara
karþý eziyet ediyordu. Kuþkunuz olmasýn, bu zihniyetle imtihan kýyamete kadar sürecek.