Ortadoğu'da yıllardır süren çatışmalar ve istikrarsızlık, özellikle Suriye'de derin bir yıkıma neden oldu. Ancak, bu yıkımın ardından, bölge ülkelerinin ortak bir hedefe odaklanarak, yeni bir Suriye'nin inşası için harekete geçmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu süreçte, Türkiye hem coğrafi konumu hem de tarihi bağları sayesinde yeniden inşa sürecinde önemli bir liderlik rolü üstlenebilir. Suriye'nin yeniden yapılanmasında, ticaretten enerjiye, bürokrasiden askeri güvenliğe kadar birçok alanda Türkiye'nin etkin olacağı artık net bir şekilde görülüyor.
Suriye'nin yeniden inşası sürecinde enerji sektörü, bölgenin geleceğini şekillendirecek en önemli başlıklardan biri olarak öne çıkıyor. Katar, 25,4 trilyon metreküplük doğal gaz rezerviyle, dünya toplam gaz rezervlerinin %14'üne sahip ve bu özelliğiyle dünyanın üçüncü büyük doğal gaz rezervine sahip ülkesi konumunda. Küçük yüzölçümüne rağmen, Katar, Rusya ve İran'ın ardından yaklaşık 25 trilyon metreküplük doğal gaz rezerviyle enerji piyasasında önemli bir aktör olarak öne çıkıyor. Enerji Bakanı Bayraktar'ın konuya dair yaptığı açıklama, bu hattın bölgesel ve küresel enerji dengeleri için taşıdığı önemi vurguluyor:
"Bütünlüğünü sağlamış, istikrarına kavuşmuş bir Suriye için niye olmasın. Olağanüstü bir fırsat olabilir. Olursa o hattın güvenli olması lazım."
Bu bağlamda, Katar'dan Türkiye'ye uzanması planlanan doğal gaz boru hattı, yalnızca Türkiye için değil, Avrupa'nın enerji güvenliği için de stratejik bir öneme sahip. Hatırlanacağı üzere, bu doğal gaz boru hattı projesi, 2009 yılında Esed yönetimi tarafından engellenerek rafa kaldırılmıştı. 10 milyar dolarlık bir maliyetle 1500 kilometrelik uzunluğa sahip olması planlanan ve Suriye üzerinden geçecek bu boru hattı, Avrupa'ya satılan Rus gazına alternatif bir enerji kaynağı sunacak.
Diğer taraftan, Türkiye ile Suriye arasındaki yeniden inşa süreci, ticaret ve lojistiğin omurgasını oluşturan demiryolu ve karayolu bağlantılarıyla bölgesel kalkınmaya yeni bir ivme kazandırabilir. Türkiye'nin Gaziantep, Şanlıurfa ve Hatay gibi şehirlerinden başlayan karayolu ağları, Suriye'nin Halep, Şam ve Tartus gibi merkezlerine bağlanarak ticaretin hızlanmasını sağlayacak. Türkiye'nin kara yolu yatırımları, 331 kilometrelik otoyol inşasını kapsıyor. Bu projeler, lojistik maliyetleri %20-30 oranında düşürme potansiyeline sahip.
Kalkınma Yolu projesiyle, bölgedeki ekonomik toparlanma için yaklaşık 1500 kilometre uzunluğunda bir ticaret hattı oluşturulması planlanıyor. Bu hat, sadece Suriye'nin inşaat malzemeleri, enerji ve gıda ihtiyaçlarını karşılamada değil, aynı zamanda insani yardım operasyonlarında da etkili olacaktır. Örneğin, Mersin ve İskenderun limanlarından taşınacak malların Akdeniz limanlarına ve Şam'a ulaştırılması için bu yollar kritik rol oynayacaktır.
Türkiye ile Suriye arasındaki mevcut demiryolu hatlarının toplam uzunluğu kilometre bazında 750 km'ye ulaşıyor. Bu hatların modernizasyonu ve yeni hatların eklenmesiyle, yük taşıma kapasitesinin iki katına çıkarılması hedefleniyor. Demiryolu üzerinden taşınacak malların maliyeti, kara yollarına kıyasla %50 daha ucuz. Örneğin, İskenderun Limanı'ndan Halep ve Şam'a uzanacak bir demiryolu hattı, 1 tonluk yükün taşınma maliyetini kilometre başına 0,02 dolar seviyesine düşürebilir.
Ayrıca, Doğu Akdeniz'deki doğal gaz rezervleri ve deniz yetki alanları üzerindeki hak talepleri, Türkiye ve Suriye'nin iş birliği yapabileceği yeni bir zemin sunuyor. Doğu Akdeniz, enerji kaynakları açısından dünya siyasetinin en kritik bölgelerinden biri haline geldi. Bölgede yaklaşık 3,5 trilyon metreküp doğal gaz rezervi olduğu tahmin ediliyor. Bu rezervler, hem ekonomik kalkınma hem de enerji güvenliği açısından bölge ülkeleri için stratejik bir öneme sahip. Türkiye'nin Libya ile yaptığı deniz yetki alanı anlaşması, Doğu Akdeniz'deki dengeleri değiştirmiş ve benzer bir anlaşmanın Suriye ile yapılması, Türkiye'nin deniz yetki alanlarını genişletme hedefinde önemli bir adım olacak.
Suriye'nin Akdeniz'e olan kıyıları, Tartus ve Lazkiye gibi önemli limanları barındırıyor. Türkiye'nin bu bölgelerle entegre bir enerji politikası geliştirmesi, her iki ülke için de ekonomik ve stratejik fırsatlar oluşturma potansiyeli taşıyor.