Enver Paşa’nın ağlatısı

Türk tarihinde Enver Paşa kadar yükselişi ve düşüşü etkili ve gerçekten ağlatı dolu (dramatik) pek az kişi vardır. Osmanlı Birinci Dünya Savaşından kolu kanadı kırık çıkınca, askeri ve siyasi önderlik katından inerek ülkesinden kaçmak zorunda kaldı.  Ancak siyaset sahnesinden hiç çekilmedi. Bu nedenle zaten, Enver Paşa’nın sürgün yılları Türk-Sovyet ilişkilerinin biçimlenme dönemiyle ilgili çok önemli bilgiler sunar meraklısına.  Dahası paşa, Mustafa Kemal’in milli mücadeledeki önderliği bakımından da, Anadolu’da bulunan  İttihatçı örgütler ve Sovyetlerle ilk dönemde kurduğu sıkı ilişkiler nedeniyle ciddi bir tehdit oluşturmuştur.   Anadolu’ya geçip milli mücadelenin dizginlerini, Sovyet desteğiyle ele almak için ciddi ciddi hazırlanırken, Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya’da, Yunan’a karşı kazandığı kesin zaferin ardından “eli böğründe kalmış”, bu sevdadan vaz geçmek zorunda bırakılmıştır.

Sovyet desteğinin Mustafa Kemal Paşa’ya yönelmesi ve Orta Asya’ya egemen olma istekleri Enver Paşa’yla Bolşevikler’in yazını kışa dönüştürdü. Yaşamının bu son döneminde Enver Paşa hepten pan-İslamcı ve pan-Türkçü fikirlere sarıldı.  Hem kısıtlı imkan hem de daha kısıtlı bilgilerle Orta Asya’da yerel mücadelenin başına geçerek bu hayalini gerçekleştirmeye çalıştı. Bu Orta Asya serüveni pek sorunluydu çünkü Enver Paşa ne Türkistan’ın gerçeklerini biliyordu ne de Basmacı hareketi’yle ilgili yeterli bilgiye sahipti. Ama en kötüsü Enver Paşa pan-İslam ve Turan ülkülerini, bunlarla hiç ilgilenmeyen yerel bir vur-kıra dayandırdı kendi hareketini.  Basmacıların pan-İslamcı bir imparatorluğun oluşumuna katkıda bulunacak ne niyeti ne de gücü vardı.  Pan-Türkçü ülkülere gelince, yöre insanının, Enver Paşa’nın Orta Asya egemenliği hayallerinden haberi yoktu, dahası umurunda da değildi! Onlar salt Bolşeviklerin baskıcı siyasetine karşı silaha sarılmıştı. Turancılık Basmacıların da gündeminde yoktu, ne olduğunu bile bilmiyorlardı doğru dürüst. Özetle, Enver Paşa elindeki imkanları ve arkasındaki desteği de doğru değerlendirememişti. Hele vur-kaç yöntemlerine, gerilla savaşına girişeceği yerde Bolşeviklerle meydan savaşlarına kalkışması onun sonunu beklenenden çok daha çabuk hazırladı.

Aslında Enver Paşa, Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesi sırasında oluşan Bolşevik devrimini, Batı’nın yarattığı tehdidi dengelemek açısından değerli bir fırsat gibi değerlendirmesi doğrudur. Ancak Sovyetler tercihlerini, Sakarya Meydan Muharebesi’ndan sonra Mustafa Kemal’den yana koyunca, Enver Paşa son bir hamle denemiş ve sonu hüsran olmuştur. Özetle, Enver Paşa’nın sürgün yılları, belirsizlik ve büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde, elleri arasından kayıp giden şan ve şöhretin izinde, sür-git mücadele verdiği bir yaşamın son bölümüdür demek yanlış olmaz. Enver Paşa’nın ölümüyle ilgili haberlerse efsaneyle gerçeğin karışımıdır. Kızıl Ordu paşanın öldüğünü hemen anlamadı, 4 Temmuz 1922’de makineli tüfek kurşunlarıyla öldüğü haberi ta 11 Ekim’de Pravda’da yayınlandı. Ne var ki, Türkistan’da yayınlanan gazeteler hala Enver Paşa’nın, Sovyetler’e darbe üzerine darbe indirdiğini yazmayı sürdürdü; Kasım 1922’de bile İngiliz istihbaratı Enver Paşa’nın önderliğinde çıkan isyanlardan söz ediyordu. Enver Paşa’nın,  “Hak olan ölümden korkarsan, köpek gibi yaşamaya ihtiyar edersin” son sözleri olarak yıllarca Orta Asya’da kulaktan kulağa fısıldandı durdu.  Allah rahmet eylesin.

(Meraklısına Not: (Şuhnaz Yılmaz: Kayıp Giden Şanın Peşinde (Osmanlı Dünyasında Kimlik ve Kimlik Oluşumu: Baki Tezcan-Karl K. Barbir.) Ş.S. Aydemir Enver Paşa—Zeki Velidi Togan: Hatıralar)