Bazý meslekler sadece iþ deðil ayný zamanda meþrep olurlar. Meþrebiniz yani hayat tarzýnýz, huyunuz, ahlakýnýz olur o meslek. Yazarlýk da böyledir. Yazar kiþinin tavrý, tarzý da hep yazmak merkezindedir.
Nazlý Eray da bir yazar kiþi ve romancý olarak hatýralarýný kaleme almýþ. Bildiðimiz þekil üzere deðil bir romancý gibi yazmýþ. Dahasý kendi hayatýna roman kahramaný olmuþ. Yazar gibi yaþamýþ yazar gibi yazmýþ.
Yazar gibi yazmak nedir?
Hatýralarýný kaleme alanlar yazma bilgisinden mahrum olurlarsa yani usul bilmezlerse yaþadýklarý onca ilginç, önemli hatýra zayi olur gider. Hatýra okuyanlar da eser sahiplerinin böylesi mahrumiyetlerine alýþýk oluyorlar. Zaten hatýralar edebi iddiasý bulunan eserler deðildir bana göre. O sebepten mazur görülebilir türlü çeþit hatalarý.
Nazlý Eray hatýralarýný yazarken gözüne bir tül perde çekmiþ ve hatýra parçalarýný o perdenin ardýndan izlemiþ gibi. Yani sisler içinde kalmýþ sahneler halinde anlatýyor. Mesela kardeþini zaman zaman bahçeye gelip giden bir kuþ olarak yazmýþ. Kardeþine ben sana kuþ diyeceðim dese nasýl bir cevap alýrdý meçhul ama kardeþ bu hatýralarda ötüþü güçlü bir kuþ olmuþ iþte.
Sonra çevresindekileri anlatmýþ, halasý, eniþtesi, halasýnýn bakýcýsý, annesi, babasý... Onlarý anlatýrken de baþý sonu belli bir hikâye yazmamýþ. Herkesten bir parça serpiþtirmiþ kitabýn tamamýnda. Sisler içinde bir görünüp bir kaybolan kiþiler bunlar.
Hatýralarýný böyle yazýnca ortaya dumanlý bir geçmiþ içinde yaþayan bireyler çýkýyor. Bu tabloyu bilinçli oluþturmuþ Nazlý Eray. Çünkü hatýralarýn ne kadarý gerçektir, ne kadarý kurgudur hatta ne kadarý bizimdir ne kadarý ellere mal olmuþtur bilmek zor. Hatýralar bu kadar net olmaktan uzak olunca onlarý net bir þekilde yazmak bir tarihi vesika oluþturur gibi nokta atýþý yapmak her þeyden evvel cesaret ister.
Eray’ýn zaten net olmayan hatýralarýný bir de halasý deþeler. Hala hastadýr. Ölümü bekler gibi bir koltukta gün boyu oturan ve hatta gece de o koltukta uyuyan halasý her seferinde baþka bir þey söyler. Felancanýn sevdiði kimdi? Kim öz evlat kim üvey? Daha neler neler. Her bilgi kahramanýmýzý alt üst eder. Böyle olmasýný da sevdim… Çünkü hatýralar zaten net deðil bir de hala ortalýðý karýþtýrýyor. Ha bir de halanýn evinin bodrum katýnda eski evrak ve fotoðraflar var. Onlara baktýkça da iþler karýþýyor. Zaten sisler içindeki hatýra parçalarý bin parçaya bölünüyor. Ve bu parçalar içinde yaþar gibi deðil debelenir gibi yaþýyor Nazlý Eray.
Roman incelemelerini sevmem. Romaný alýp okumak varken neden baþkasýnýn kaþýðýyla karnýmý doyurayým. Ama hatýra kitaplarý öyle deðil. Çünkü kurgu mantýðý ile yazýlmazlar ve malzeme ham haliyle ortadadýr. Romanda yazar sizi bir koyun güder gibi satýr satýr bir yere doðru sürükler. Hatýralar ise böyle bir niyetten mahrum sadece dertleþir gibi halini arz eden metinler. O sebepten hatýra incelemelerini de okurum ve bakarým yazar bu hatýradan nereleri seçmiþ.
Nazlý Eray’ýn hatýralarýndan seçilip çýkarýlacak tablolar, anekdotlar çok az. Dolayýsýyla size aktaracaðým bir parça bulamadým. Bilerek böyle yazýlmýþ. Hatýralarýn sonunda metin bize diyor ki bu hatýralar net deðil, hatýrladýðým kadarýyla böyleler. Sen de ey okuyucu kendini bu hatýralara çok kaptýrma.
Nazlý Eray demese de malum ki hatýralarý net olarak bilmek, bellemek ve anlatmak zor bir iþ. Orhan Pamuk hatýralarýný kaleme aldýðýnda ailesinden bazý fertlerin “o iþ hiç de öyle deðildi” diyerek bazý hatýralara itiraz ettiðini söyler. Burada Orhan Pamuk’un bir suçu yok. Hatýralar kiþiden kiþiye deðiþir. Olay tek olsa da görme ve hatýrlama mekanizmasý herkeste ayný deðildir.
Yazýmýz hafta sonunda size ulaþýyor yani yazýmýzýn okuru sýkmamasý lâzýmdýr. Biz uzun teorik açýklamalar yerine sisler içinde hatýra parçalarý okuyunca aklýmýza gelenleri kaleme aldýk. Haftaya görüþmek ümidiyle saðlýkla kalýnýz.