Erbil’den bakınca Çözüm Süreci

 

YPG kaynakları IŞİD’in Kobani merkezinden çıkarıldığını duyurduğunda, Türkiye’den giden küçük bir grupla birlikte Erbil’deydik. 

Ortadoğu Araştırma Enstitüsü (MERİ) ile El Şarkî Forum’un ortaklaşa düzenlediği “Türkiye, Kürtler ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi” başlıklı program devam ediyordu ve haliyle söz, IŞİD terörüne de geliyordu.

Lakin Kobani’den gelen haber, Iraklı Kürtlerle dolu olan salonda gözle görülür bir değişikliğe sebep olmadı. Keza Erbil sokaklarında da bir hareketlilik olmadı.

Kürdistan’da konuştuğumuz siyasilerin hemen hepsi IŞİD’le mücadelede Türkiye’den gelen desteğin beklentilerinin altında kaldığını ifade etseler de sözlerini mutlaka şu şeddeli cümlelerle tamamladılar:

Biz Türkiye’ye minnettarız. Türkiye, 2003’te Amerikan ordusuna açmadığı topraklarını Peşmerge güçleri Kobani’ye geçebilsin diye açtı. Bunun değerini, anlamını gayet iyi biliyoruz. Rehineler dolayısıyla açıklamamızı istemediler ama silah yardımında da bulundu Türkiye. Milyonlarca Suriyeliye kapılarını açtı. Buradaki Türkmen ve Yezidi sığınmacılar için geldi Duhok Zaho’da AFAD kampı kurdu. Bunlar gerçek, ötesi yalan.” 

Kürdistanlılar böyle diyordu ama aynı saatlerde ünlü twitter “gerillaları”, AK Parti ve Türkiye düşmanı sonradan olma “Kürt muhipleri” Türkiye’ye saydırmakla meşguldü.

Geçelim ilk ayağı Erbil’de yapılan toplantıya: 

Türkiye’den giden grup Başbakan’ın iki siyasi başdanışmanı Etyen Mahçupyan ile Hatem Ete’nin dışında gazetecilerden akademisyenlerden ve sivil toplum temsilcilerinden oluşuyordu. Türkiye’de yürüyen çözüm sürecinin başkalaşım geçirip geçirmediği ve nereye evrileceğinin tartışıldığı oturum toplantının en verimli ve gerekli oturumu oldu.

Sürecin Öcalan’ın özerklik talebi olmaksızın PKK’yı silahsızlandıracağı vaadiyle başladığı gibi, aslında iki yıldır defaatle yazılmış söylenmiş bir noktanın ilk kez duyulmasıyla toplantı hararetlendi ve bunun bugünkü şartlar itibariyle mümkün olup olmayacağı etraflıca tartışıldı. Bence gayet de iyi oldu.

Çözüm süreci durağan bir süreç değil çünkü. Değişmesi ve değiştirmesi normaldir. Lakin o değişimin şiddeti doğuran şartlarla birlikte şiddete başvuran tarafları da değiştirmesi ve tarafların tabanlarını, hedeflenen şiddetsiz siyasete hazırlaması umulur.

Şiddet marifetiyle siyasi kazanım elde etmeye kalkmanın, sokakları yakıp yıkarak itaat beklemenin adı her durumda terördür ve terörün yüceltilecek hiç bir tarafı yoktur.

Bugün Türkiye’de tartışılması gereken budur.

Sorular iyice netleşti: Heyetler gelip gidiyor ama süreç tıkanma noktasında mı gerçekten?

PKK-HDP hattı kafa karışıklığını giderip çözüm sürecinde barıştan yana tutum alacak mı yoksa yine silaha mı davranacak?  

PKK masayı yıkar ve silaha el atmaya kalkarsa, 40 yıllık kanlı süreçte ilk kez devleti, hükümeti ve toplumuyla çözümden yana irade koymuş olan Türkiye ne yapar?

Evladı dağda, sürgünde yahut hapishanede olan Kürtler eve dönüş umudunu bir kez daha gömer mi toprağa? Ya da halihazırda nazlaya nazlaya çocuk büyütenler, İran, İsrail ya da başka bir ülke istihbaratının güdümüne girmiş Kandil istedi diye, o çocuklarının çürümesine razı olur mu dağlarda?

Çözüm süreciyle Türkiye Kürt meselesini mi çözmek istiyor PKK meselesini mi?

Peki ya PKK’nın muradı nedir süreçten?  

Irak’ın kuzeyinde Kürt bölgesel yönetimi, Suriye’nin kuzeyinde Kürt kantonları varken, TC devletinde eşit vatandaşlık, yerel yönetimde güçlü yetkiler, TBMM’de etkili siyasi parti olmak kesmez mi Türkiye’deki silahlı Kürt hareketini?

Küçük olsun benim olsun mu diyecekler, Türkiye aynı zamanda Kürtlerin de devleti olsun mu? Hep birlikte göreceğiz.  

Söylemezsem çatlarım

Erbil’deki toplantıda analizler dışında sert eleştiriler de yapıldı. Ok, sorun yok. Lakin eleştirilerini ağır ithamlara dönüştürmenin, üstelik bunu alaycı bir dille yapmanın kitaptaki yeri nedir? Bir gazeteci, siyasi ya da aktivist tarafından yapıldığında mazur görülebilecek bir nezaketsizlik Irak Cumhurbaşkanı siyaset başdanışmanı sıfatı taşıyan biri tarafından yapıldığında ne anlam taşır? Hoş, Ferhad Alaaddin’in gayri ciddi tavrı, sözlerinin ve kendisinin ciddiye alınmasını da engelliyor ya, o ayrı tabi.