Manisa’da, bir otel odasında, zor şartlarda yazıyorum bu yazıyı. Az önce (uyumaya hazırlanırken) haberi düştü internet sayfamıza.
Sincan’da tankları yürüten Orgeneral Erdal Ceylanoğlu tutuklanmış.
Kendisini hiç tanımam.
Sureti nasıldır? Hatırlayamıyorum.
Mutlaka “önemli bir iş” yaptığına inanmıştır yahut inandırılmıştır.
Derler ki, büyük gazetelerimizden biri “fotoğraf almakta” geciktiği için, tanklar aynı güzergahta ikinci kez yürütülmüş. Şamil Tayyar’ın kitabından okumuştum.
Demek ki “tanklı nümayişte” amaç, kamuoyuna mesaj vermekmiş...
Hani, bu olayın yaratıcıları, “Eğitim için tankları çıkardık. Rutin bir hareketti. Asla bir mesaj içermiyordu. Hep yürüdüğümüz güzergahta bir kez daha yürüdük” diye kendilerini savunuyorlardı ya...
Hep yürünen güzergahta, ikinci kez görüntü vermek, kim ne derse desin, rutini zorlayan bir hadiseydi.
Bunu tankları yürüten general de biliyordu, tanklı nümayişi heyecanla haberleştiren meslektaşlarımız da biliyordu, bu nümayişe “muhatap kılınan” siyasetçiler de biliyordu.
Bir darbe provasıydı Sincan’daki nümayiş.
Meclis’e verilmiş gözdağıydı.
Dolayısıyla, mahkemeden çıkan “tutuklama” kararına şaşırmamak lazım.
Nitekim, darbenin baş organizatörlerinden Orgeneral Çevik Bir, tanklı nümayişi gerekçelendirirken şu “anlamlı” ifadeyi kullanmıştı: “Demokrasiye balans ayarı yaptık.”
O değil de, ben daha çok, “Fotoğraf alamadık Paşam. Rica etsek tankları yeniden yürütür müsünüz?” diyen medya yöneticisini merak ediyorum.
Bu rica hangi kanallarla ulaştı karargaha?
Komutan bu isteği nasıl karşıladı? “Hay hay... Yeter ki sen iste” mi dedi?
Tavassut için Çevik Bir mi araya sokuldu?
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı neredeydi?
İkinci merak etiğim husus da şu:
Ergenekon ve Balyoz yargılamalarında “Dreyfus savunması” yapan meslektaşlarımız, neden aynı hukuk hassasiyetini 28 Şubat soruşturmasında göstermiyor?
Balyoz’un bir numaralı sanığı Çetin Doğan, ikide birde, “Konuşma zamanı değil. Tepelenecekler...” diye Meclis’e gözdağı veriyordu.
Çetin Doğan hakkında bir sürü eylem yapıldı.
Bir sürü yazı yazıldı.
Özel programlar tertiplendi.
Birinci dereceden akrabaları kanal kanal dolaştırıldı.
Hatta bir meslektaşımız (28 Şubat sürecinde bir büyük gazetenin Ankara temsilcisiydi, Oramiral Güven Erkaya’yı evinde ziyaret edip darbe mesajı almışlığı vardır) haftalarca evine kapandı, özel “Balyoz çalışması” bile yaptı. Yani, “Balyoz iddianamesinin çürüklüğünü” kanıtlamaya çalıştı.
Bu meslektaşımız nerede?
Neden Çevik Bir ve arkadaşları hakkındaki soruşturmaya alıcı gözle bakmıyor?
Kemal Kerinçsiz’in “büyük bir vatan evladı” olduğunu savunanlar...
Doğu Perinçek’in “en büyük devrimci” olduğunu öne sürenler.
Levent Göktaş’ın, Veli Küçük’ün, Muzaffer Tekin’in aldığı madalyaları hatırlatanlar...
Soner Yalçın’ı “kaya gibi adam” diye taltif edenler...
Mehmet Haberal’ı “tıp tarihine geçmiş en kahraman hekim” ilan edenler...
Neden ilginizi Çevik Bir’den esirgiyorsunuz?
Niçin Erdal Ceylanoğlu hakkında “Yazık oldu... Onun da bir sürü madalyası vardı” şeklinde yazılar yazmıyorsunuz?
Nedir bu ataletiniz?
“Sahip çıkarsak, üstümüze kalır” diye mi korkuyorsunuz?
Bir tür, savcıların “hafızasızlığına” oynayıp, kendinizi unutturmaya mı çalışıyorsunuz?
Korkmayın, 28 Şubat soruşturması medyaya uzanmayacak.
Böyle bir emare yok.
Çıkın delikanlı gibi, “suç ortaklarınızı” savunun.
En azından, kendi “cürümlerinizi” sahiplenin.
Ki, “Darbeci de olsalar, namuslu insanlar bunlar” diyebilelim.