'Erdoðan da engellenseydi bin yýl sürecekti'

28 Þubat’ý, kalýcý olamayan darbelerden ders çýkararak; “bin yýl sürecek” þekilde dizayn etmiþlerdi. Toplumdan tecrit edilerek evlerine týkýlan dindarlar bir daha asla devlete yaklaþamayacaklardý. Ancak Erdoðan’ýn, Ýstanbul’da ortaya koyduðu liderlik performansý 28 Þubat projesini tehdit ediyordu.

28 ÞUBAT MÝLLETE ÝHANET FETÖ'YE DELALET (1)

Sinsice kurgulandý ve uygulandý, sonuçlarý hiç tartýþýlmadý. Asla birkaç generalin bir “rejim refleksi”deðil, Haçlý-Siyonist ittifakýn, Kemalistler, medya ve FETÖ’nün menfaat ortaklýðý üzerine bina ettiði, uzun vadeli bir “Türkiye’yi dizginleme” projesiydi. Yandan destekleyen siyaset ve finans ayaðýný bir kenara býrakýrsak, sadece askerler 20 yýl sonra; öylesine yargýlandý, medya sadece sorgulandý ama bu darbeden en çok istifade eden “derin” ortak hep derinde kaldý. FETÖ, dindarlarýn imhasý için darbecilere “rehberlik” yaptý. Karþýlýðýnda, hem devlette yapýlandý, hem de FETÖ’ye “rakip” olan muhafazakâr kurumlar ezilerek önleri boþaltýldý. Bu dizide, “üçlü çete”nin, “ihanet”teki ve “ganimet”teki payýný sergileyeceðiz.

Önce 28 Þubat darbesine neden ihtiyaç duyulduðuna bakalým... 27 yýllýk tek parti zulmünden sonra iktidara gelen Demokrat Parti’nin, ezaný esaretten kurtarmakla baþlayan millî adýmlarý Türkiye’yi, “Batý”yörüngesinden uzaklaþtýrýnca, içerideki siyaset özürlü muhterisler üzerinden yürütülen “devirme”çabalarý sonucunda, 1960 darbesiyle iktidarýn dersi verildi! 

Yetmedi, millet kimi seçerse seçsin; devleti uzaktan kumanda edebilecekleri bir “vesayet”düzeni, 1961 Anayasasý ile teminat altýna alýndý.

Ama aradan daha 4 yýl geçmeden, devirdikleri DP’nin devamý olan Adalet Partisi tek baþýna iktidara geldi.

Bunun üzerine tekrar harekete geçen “þer ittifaký”uzaktan kumandalý baský ve “muhtýra”larla millet iradesini terbiye(!) edemeyince, 12 Eylül 1980’de yine “son çare”ye baþvurdu; duruma el koydu.

Emperyalistlerin “içimizdeki çocuklarý”, ülkeye yeniden ayar vermiþti, artýk Türkiye, sadece Haçlý-Siyonist ittifakýn stratejik ortaklýðýnýn(!)gereðini yapacaktý!

 

Bu sefer de Özal bozdu!

Fakat hesaplarý yine tutmamýþtý...

Saða-sola had bildirerek, kime oy verileceðine kadar her þeyi dizayn etmiþlerdi ama millet; onlara inat Turgut Özal’ý tek baþýna iktidara getirmiþti. 

“Þer ittifaký”nýn “müstemleke Türkiye”projesi yine çökmüþ, “o çocuklar”ýn emekleri yine boþa gitmiþti! 

Hatta bütün engellemelerine raðmen, Türkiye; Özal ile zincirleri kýrmýþ; dünyaya açýlmýþtý.

Ancak bu “atýlým süreci” de, Özal’ýn “felaketler yýlý”ndaki þüpheli ölümüyle sona ermiþti.

Türkiye lidersiz kalmýþ, onlar ise derin nefes almýþtý!

Bir yýl sonra keyiflerini kaçýran bir geliþme oldu.

Refah Partisi’nin, Ali Coþkun, Temel Karamollaoðlugibi “derin”isimleri geride býrakan genç adayý Recep Tayyip Erdoðan, 27 Mart 1994 Mahalli Seçimlerinde, Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkanlýðý’ný CHP(SHP)’den söküp almýþtý.

Bir yýl sonraki seçimlerde Refah Partisi’nin en büyük parti olarak çýkmasý ise vesayetçileri daha da panikletmiþti!

 

Darbecilere “Erdoðan’a dikkat” tüyosu

Fetullah Gülen’in; 28 Þubat’ýn en sýcak günlerindeki; “Defolup gidin”çýkýþý, Erbakan’ýn þahsýna deðil, yükselen “muhafazakar siyaset”e karþý bir öfke patlamasýydý.

Bu yüzden de darbeden hemen sonra, darbeci ortaklarýna, “Siz asýl Erdoðan’a dikkat edin”imasýnda bulundu.

Zira beklemedikleri bir çýkýþla Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi koltuðuna oturan Erdoðan, kronik problemleri iki yýlda çözmüþ, daha da önemlisi “farklý”tutumuyla herkesin gönlünde taht kurmuþtu.

Vesayetçi azýnlýklara “farklý”gelen tutum, milletin bir parçasý olmaktan gelen ve siyasi hayatý boyunca en büyük sermayesini teþkil edecek olan deðerlerdi.

Engel olamazlarsa bu hikaye Ýstanbul’da kalacaða benzemiyordu!

Onun içindir ki Refah Partisi’nin iktidardan indirilmesi, hatta 6 ay sonra (16 Ocak 1998) zorlama gerekçelerle kapatýlmasý darbecileri tatmin etmemiþti.

Hemen Erdoðan’a yönelen vesayet þebekesi, eski defterleri karýþtýrarak, 6 Aralýk 1997 tarihinde, Millî Eðitim Bakanlýðý’nýn kitaplarýnda yer alan þiiri okumasýný gerekçe(!) göstererek çelme takmaya karar verdi.

 

Talimat yine “Batý”dan…

O dönemde Sayýn Erbakan’ýn paylaþtýðý belge, 28 Þubat’ýn da týpký 27 Mayýs ve 12 Eylül gibi, ABD uzantýlý bir darbe olduðunu gösteriyor.

Dönemin ABD Dýþiþleri Bakaný Cristopher’ýn, 15 Ekim 1996 tarihinde Ankara Büyükelçiliði’ne gönderdiði “Gizli” belgede, “Türk hükümetinin, dýþ politikasýný batýdan ayýrýp yeniden Arap ve Müslüman dünyasýna yönlendirmesinden derin endiþe duyuyoruz. Türkiye’nin Ýran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile baðlarýný kuvvetlendirmesi bizim menfaatlerimize aykýrýdýr, düþmancadýr. Türkiye, Birleþik Devletlerin anahtar stratejik ortaðý olarak kalmak mecburiyetindedir. Türk askeriyesi, bu sonucu elde etme yönünde harekete geçmeye zorlanmalýdýr. Bu konudaki aksiyon planlarýnýzý bekliyorum” denilmektedir.

 

“Bitmeyen darbe” aranýyor...

Tekrar, “Neden 28 Þubat’a ihtiyaç duyuldu”sorusuna dönelim.

Vesayet odaklarý anlamýþtý ki, çok partili sistemde darbeler kalýcý çözüm(!) olamýyordu. Zira bu millet, her darbeyi; bulduðu ilk sandýða gömüyordu, O halde…

“Modern”postuna bürünen ama“etkisi bin yýl süren” yeni bir“yöntem” bulunmalý, dindarlarýn devlete ulaþmasý; kalýcý olarak durdurulmalýydý!

Peki, bu nasýl yapýlacaktý?

1- Tank-tüfek toplum nezdinde “itici”oluyordu, sadece “medya silahý”kullanýlmalýydý.

2- Dindarlarý hiç tanýmadýklarý için çok açýk veriyor; sonuca ulaþamýyorlardý. Bu operasyon, o mahalleyi iyi bilen bir “rehber” eþliðinde yapýlmalýydý.

 

Ýcraat baþlamadan “savaþ” baþladý

Yeni taktik, “rejimi tehdit” algýsýný sürekli diri tutmak ve herkes“cambaza bakarken”, dindarlarý; devletten, hatta toplum hayatýndan çýkarmaktý.

Nitekim “laik kesim”, yeni kurulan Refahyol’un, Türkiye için ne kadar tehlikeli olduðunu daha icraata baþlamadan anlamýþtý!

Komutanlar burnundan soluyor, öfke kusmak için bahane arýyordu.

Mesela alkol servisi yapýlmayan YAÞ yemeðinde, Deniz Kuvvetleri Komutaný Erkaya zorla “raký” getirtmiþ, þiþeyi de masaya dikmiþti. 

Genelkurmay Baþkaný Karadayý da bu kabalýða “þarap”la katký vermiþti.

Artýk TSK’da kahramanlýk kriteri, “düþman”a deðil; “irtica”ya efelenmekti.

Muhafazakâr medya didik didik taranýyor, dinî içerikli sayfa ve programlarýn kaldýrýlmasý için “talimat” veriliyor, gereðini yapmayana haddi bildiriliyordu. Ne hikmetse bütün muhafazakâr firmalar ve TSK baþta olmak üzere devlet kurumlarýndaki dindarlar, hayali bir “irtica” suçlamasýyla “yeþil”e boyanýp imha edilirken, adý “cemaat”, iþi “dine hizmet” olan(!) Fetullahçýlarýn kýlýna dokunulmuyor, hatta kollanýyordu.

Hürriyet’in anlaþýlmaz sevinci

22 Nisan 1998tarihli Hürriyet adeta “bayram gazetesi” gibiydi.

“Tayyip’e þok ceza”þeklindeki nezaketsiz manþet, “Siyasi hayatý bitebilir”kehanetiyle beslenmiþti!

Temyize bile gitmeyen zorlama ceza üzerinden bir linç kampanyasý yürütülüyordu. 

Alt baþlýkta Ýçiþleri Bakanýna “Baþkanlýðýný düþürmek için Yargýtay onayýný beklemenize gerek yok, Danýþtay’a dava açabilirsiniz”þeklinde yol göstermiþ, hatta “Yenisi nasýl seçilir” kutusuyla, sonrasýný bile halletmiþlerdi!

Daha da vahimi “Muhtar bile olamaz”baþlýðýyla sýraladýklarý “Baþkan, milletvekili ve genel baþkan adayý olabilir mi” sorularýnýn her birine özenle verdikleri “HAYIR, OLAMAZ”cevaplarýyla; “28 Þubat Operasyonu”nun asýl amacýný ortaya koymuþlardý. Bu “korsan gemisi”nin kaptaný Ertuðrul Özkök ise, “Kime yarar” baþlýklý yazýsýnda,“Erdoðan’sýz Fazilet” dizayný yapýyordu! 

Vesayet hakiminin; talimatla verdiði “10 ay hapis cezasý” küçük bir ayrýntýydý. Asýl amaç, Erdoðan’ý ömür boyu evine hapsetmekti.

Nitekim, Yargýtay da üzerine düþeni yaparak bu “sipariþ ceza”yý onaylamýþ ve takvimler 26 Mart 1999’u gösterdiði gün,“Türkiye Cumhuriyeti’nin 17. ÝBB Baþkaný, kahramanlýk þiiri okumaktan tutuklanmýþtý. Takdir yüce Türk Milletinin”idi…

 

“Silahsýz Kuvvetler” darbesi

“Üst düzey” bir komutan Ertuðrul Özkök’e, “Bu defa iþi silahsýz kuvvetler halletsin” demiþti.

Medyadan siyasete, sivil toplumdan akademisyenlere kadar bütün “darbe yanlýlarý” göreve çaðrýlýyordu.

Mesut Yýlmaz’ýn, “Darbesiz indiririz” diye meydan okumasý, peþ peþe gelen “Sivil toplum ayakta”, “Rektörler uyardý”, “Ýþçi yürüyor” manþetleri, Yargýtay Baþsavcýsýnýn RP’ye “Kapatýrým” diye köpürmesi hep o “komut” üzerine, “silahsýz kuvvetler”in ifa ettiði görevlerdi!

Bugün “Yargý vesayet altýnda” diyenler, silahsýz kuvvetlerin “yargý” kolunu bir salona toplayýp, “adaletsiz adalet kriterleri” talimatýný veren darbeci komutanlarý onursuzca alkýþladý.

Nitekim “darbe”ye dört gün kala Cumhurbaþkaný Demirel’in, yine Ertuðrul Özkök’e yaptýðý; “Sokakta ‘Bu hükümet olmasýn, kim olursa olsun’ deniyorsa, darbe tartýþýlýyorsa bu bir hiddetin eseridir” açýklamalarý, “silahsýz kuvvetler”in, üzerine düþeni yaptýðýný; ortamýn olgunlaþtýðýný îma ediyor ve adeta “vaktidir” diyordu.

Nitekim komutanlar da bu tüyoyu almýþ, 28 Þubat günü 9 saat süren meþhur MGK’da “son vuruþ”u yapmýþtý.

 

YARIN: 

Asýl darbeyi medya 18 Haziran'da yaptý