Erdoðan giderse kimler rahata erecek?

Kuþkusuz terörle ilk kez karþý karþýya kalmýyoruz. Ama Türkiye’nin uðradýðý saldýrýnýn boyutlarýný kimse hafife alamaz. Daha önce esir alýnmak istenen ve sonuçta terör üzerinden neredeyse tüm manevra kabiliyetini yitiren bir ülkenin; þimdi ciddi bir yükseliþ döneminde aðýr bir saldýrýya uðramasý, çok daha büyük bir hesaplaþmanýn parçasý olarak okunmalý.

Peþ peþe gelen terör saldýrýlarý, yurdun dört bir yanýna ateþler düþüren þehit cenazeleri. Böyle bir atmosferde Türkiye’nin gücünden ve yükseliþinden bahsetmek, kimilerini çok rahatsýz edebilir. Oysa tam aksine, öncelikle terör üzerinden bize dayatýlmak istenen ‘güçsüzlük’ algýsýna direnmek ve kimsenin bizi geçmiþteki teslimiyet haline götüremeyeceðini herkese ilan etmek gerekiyor.

Türkiye, hükümet de kurar, seçim de yapar. Milli irade tecelli eder ve herkes onun etrafýnda birleþir. Sanki farklý bir durum varmýþ gibi; yani seçim sonuçlarýna raðmen AK Parti’nin iktidardan gitmemek için direndiðini öne sürmek, ne ülke gerçekleriyle, ne de siyasetin dinamikleriyle uyuþan bir iddia deðil.

Burada baþka bir hikaye var. Daha doðrusu uzun zamandýr, özellikle de Gezi olaylarý ve 17-25 darbe giriþimleriyle somutlaþan baþka bir proje var. Daha kolay anlayabilmek için bir örneðe baþvurmak istiyorum. Sözgelimi Mýsýr’da Müslüman Kardeþler, neredeyse bir asýr sonra seçimleri kazanýp iktidara geldikten sonra, bu ülkeye sömürge döneminde yerleþen siyasi akýl, uluslararasý bir þebekenin desteði ve ne yazýk ki Arap dünyasýnýn zenginlerinin tetikçi sponsorluðu ile devrildi.

Kahire’deki darbe yönetimi yazýk ki Türkiye dýþýnda kimsenin umurunda deðil. Zaten bizde de geçmiþin köhne aklýnýn uzantýsý olan çevreler, iki de bir ‘Artýk Sisi yönetimi ile uzlaþmamýz lazým’ tezini öne sürüyorlar.

Ýþte projenin en hassas noktasý burasý. Türkiye, gerek baþbakan, gerekse cumhurbaþkaný olarak Tayyip Erdoðan liderliðinde Mýsýr’daki gayrý meþru yönetime karþý tavrýný devam ettirdi. Ayný akýbet, eðer Gezi ve 17-25’e direnmeseydi Erdoðan’ý bekliyordu. Zaten þimdilerde bazý çevreleri öfke krizine sokan da bu tablo. Erdoðan’ý indirmek, ne 30 Mart’ta, ne 10 Aðustos’ta, ne de 7 Haziran seçimleri ve sonrasýnda mümkün olmadý. Mýsýr’da olup bitene bir kez göz yumsak, etrafýmýzda bizi saran terör þebekelerinin biraz olsun geriye çekileceði mesajý veriliyor örtülü olarak.

Daha büyük resimdeki operasyon ise, dünyanýn dört bir yanýnda Ýslami tecrübeyi temsil eden partilerin, seçimle geldikten sonra seçimle gitmeyecekleri algýsýyla þekilleniyor. Bizde gazete köþelerinde bu tür operasyonlarýn parçasý olarak yer alanlarýn sýkça dile getirdiði; AK Parti’nin seçimle geldiði halde seçimle gitmeyeceði ve bunun için demokrasi dýþý yollara baþvuracaðý. Böylece bizi yýllardýr içine sokamadýklarý ‘Siyasal Ýslam’ çuvalýna atýp, diledikleri gibi dayak atmak, terbiye etmek, mümkünse istedikleri kývama gelinceye kadar sistem dýþýna atmak niyetindeler.

Ne Türkiye, siyasal Ýslam adýyla üretilen kalýplara sýðar, ne sahip olduðu tecrübe böylesi operasyonlara izin verir. Ancak hala göremediðimiz, ne yazýk ki Türkiye’deki Ýslami tecrübenin önemli isimlerinin ve kesimlerinin de hafife aldýðý gerçek þu: Burada mesele en kaba tabiriyle Erdoðan’ý indirmek filan deðil. Bir direniþ, bir duruþ, bugüne ve geleceðe dair verilen bir mesaj yok edilmek isteniyor.

Rahat koltuklarda, vakýf merkezlerinde, kendi bulunduklarý pozisyonu koruma kaygýsýyla bu operasyonu görmezden gelip ‘Tayyip Erdoðan’ýn bu kadar güçlü olmasý iyi deðil’ nakaratýný mýrýldananlarýn, umarým hepimizi bekleyen akýbetle ilgili bir fikirleri vardýr.