Erdoðan haklýymýþ ha!

Türkiye, toplum ve siyasi partiler olarak Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn etrafýnda kenetlense de TV programlarýnýn hala en ateþli tartýþmalarý Gülen’le kimin ne kadar teþriki mesaide olduðu üzerine.

Geçmiþ üzerine beyhude tartýþmalara tutuþmak, içinde bulunduðumuz gerçeðin þiddetiyle uyuþmasa da arýnmak ve birbirimize yeniden güvenmek için bu iþin hikayesini kayda geçirmek zorundayýz.

Ýçinde bulunduðum sosyal, siyasi, kültürel havza bakýmýndan benim þahitliðim ve kaydým kýsaca þöyle:

Yollar zaman zaman kesiþse de Gülen hiç bir zaman tam olarak benimsenmedi aslýnda. 80 darbesine ve Kenan Evren’e övgüler düzmüþ olmasý, 28 Þubat darbecilerini motive ederek Erbakan hükümetine o en dar ve zor zamanda “beceremediniz gidin” demesi hiç unutulmadý, affedilmedi.

AK Parti iktidarýndan sonra ülkenin ihtiyaç duyduðu dönüþüm için çabalanýrken, e-muhtýralarla, 367 saçmalýklarýyla, parti kapatma davalarýyla uðraþýlýrken oluþan çoklu koalisyonlar içinde “Gülenciler”in de olmasý kimseye abes gelmezdi. Özal döneminde askeri okullar dahil her yere sýzmýþ, Demirel’den himaye, Ecevit’ten muhabbet görmüþ bir cemaatti nihayetinde.

Ama dindarlara yönelik ayrýmcýlýk da sürüyordu. Badem býyýklý, gümüþ yüzüklü, sýkma baþlý demek nefret suçu deðil haklý bulunan popüler bir tasnifti sadece. 

‘Cemaat’e aldanmak

Bu insafsýz tasnif dindarlarý bir þekilde ayný yerde konsolide etti. Ortak bir savunma refleksi geliþti. Bu esnada Gülen’in -kamuflaj olduðu henüz anlaþýlmayan- sivil organlarý demokrasi için çalýþýr görünmekteydi. Bu esnada hemen her alanda kadro eksikliði yaþanýyordu.

Muhtemelen en çok o boþluktan sýzdý FETÖ.

Devletine milletine baðlý dindarlarýn on yýllar boyu merkezden uzak tutulduðu; sonrasýnda ise 28 Þubat darbesi, baþörtüsü yasaklarý ve kat sayý ayrýmcýlýðýyla biçildiði bir dönemin sonunda “hazýr kadrolar” sadece takiyye ustasý “cemaat”te vardý çünkü.

Sistematik cinayetlerin iþlendiði 2007’nin kabusu 2010’a kadar atlatýlamadý. Haklý bir arýnma çabasýnýn kumpaslarla mundar; 2010 referandumunun iðdiþ edildiði anlaþýldýðýnda ise huzursuzluklar çoktan baþlamýþtý. Mavi Marmara duygusal ayrýþmayý hýzlandýrdý sadece.

FETÖ’ye uyanmak

Ýlker Baþbuð’un tutuklanmasýna ilk itiraz Erdoðan’dan gelmiþti. Türkiye’nin bir yere çekilmekte olduðuna uyanýldýkça sorgulamalar da baþladý. Ama 2012 sonunda GES’in devri ve Uludere katliamýyla yürüyen kronoloji MÝT’e operasyona varýnca herkeste þalter attý.

45 yýldýr devlete çöreklenip araziye uyum saðlayan FETÖ’nün tüm düzeneðiyle görünür olduðu olay ise þüphesiz 17-25 Aralýk darbe giriþimiydi. Daha önce kuþku uyandýrsa da bu netlikte görünmediði için tehlikesi anlaþýlmamýþ ama artýk niyet-hedef ve baðlantýlarýyla aþikar olmuþtu.

Devlet tüm kurumlarýyla alarme oldu. Cumhurbaþkaný Erdoðan, Hükümet ve Milli Güvenlik Kurulu FETÖ üzerine yoðunlaþtý. Erdoðan’ýn hassasiyeti, çabasý ve çaðrýsý inanýlmazdý.

Ama ne Hükümet, ne muhalefet partileri, ne kendine merkez diyen medya bu uyarýya yeterince uyandý. Muhalefet partileri artýk bir suç-terör örgütü olduðu anlaþýlmýþ olan FETÖ’nün sahte tapeleri üzerine siyasi kampanyalar düzenledi. Küçük siyasi kazançlar karþýlýðýnda yazýk ki paralel yapýya can suyu taþýndý.

Akýl ve izan sahibi bilinen kalemler bile yanýldý ve FETÖ’ye karþý alýnan tedbirleri hukuku eðip bükmek olarak yorumladý. Üst akýl söylemi küçümsendi.

Nihayetinde el birliðiyle FETÖ’yü güçlendirip Türkiye’nin iþini zorlaþtýrdýlar. Bu toplu yanýlgýnýn bedelinin bu kadar aðýr olacaðý bilinseydi eminim hiç kimse hýyanete karþý bu gafleti sürdürmezdi. Ama oldu. Yanýlmak ya da yanýlmayý seçmek konusunda masum deðiliz yani hiç birimiz.