Erdoğan neden kazandı, Kılıçdaroğlu neden kaybetti?

Recep Tayyip Erdoğan dünya siyasi tarihinde bir benzeri daha olmayan büyük başarısını, girdiği 17. seçimi de açık arayla kazanarak kendi rekorunu egale etti.

21 yıllık iktidarının ardından hala bu kadar büyük bir desteğe sahip olması onu siyasi bir deha olarak biricik kılıyor.

Erdoğan'ın siyasi başarısını ve Türkiye toplumu için neye tekabül ettiğini başka bir yazıya bırakarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tur sonuçlarına dair değerlendirmeme geçmek istiyorum.

İki sorunun etrafında şekillenecek bir analiz bu.

1) Erdoğan neden ve nasıl kazandı?

2) Kılıçdaroğlu neden ve nasıl kaybetti?

İlk tur seçimleri esasen ikinci tura ilişkin de çok önemli bir veri sunuyordu ama sonuçta her seçimde sandık sıfırdan kuruluyor ve sonuçlar 1 oy + 1 oy şeklinde toplanarak kesin sonuca ulaşıyor.

O yüzden baştan başlayalım.

ERDOĞAN OLGUN, RAKİBİ HIRÇIN

İlk turda Erdoğan'ın aldığı oy Kılıçdaroğlu'nu 2 buçuk milyon oy kadar geçti ama onu 50+1 noktasına taşımaya yetmedi. 49 buçukta kaldı.

Erdoğan bu sonucu demokratik olgunluk içinde itirazsız kabullendi ve vatandaşın en iyi kararı vereceğini söylemekle yetindi.

Rakibi ise herkesin gözü önünde, bir önceki seçimde aldıkları oy sebebiyle kanunen hak sahibi Millet İttifakı bileşeni 3 partinin temsilcilerinin, diğer dört küçüklerin de müşahitlerinin şahitliğinde gerçekleşen seçimlere dair ilk dakikadan itibaren bir karalama, gerçek sonuçları karartma girişiminde bulundu.

İlk seçimde de denenen ve kamuoyunda bilakis kendi aleyhlerine işleyen önce "AA çarpıtıyor" tezviratı sonra "YSK da yapıyor bir şeyler" tavrı bekledikleri sonucu doğurmadı. Kampanya döneminde bel bağladıkları algı yaratma, manipülasyonların üstüne yatma stratejisi geri tepti.

Kılıçdaroğlu'nun aradaki farkı kapatabilmesi mümkün değildi. Öyle de oldu.

İlk turda vatandaşın buyurduğu gibi Erdoğan 12. Cumhurbaşkanı olarak görevine devam edecekti. 15 gün sarkmış, dikiş sağlamlaşmış oldu.

GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM TEZİ ÇÖKTÜ

Kılıçdaroğlu neredeyse son iki yılını masa kurmaya ayırmıştı. Sonunda masa kuruldu. "Beş benzemez" diye eleştirilen CHP, İyi Parti, HDP, Deva, Gelecek, DP ve Saadet Partisi "Erdoğan karşıtlığında" buluştu. Ama çıkıp da bunu rakiplerine ve kamuoyuna "Biz onu yenemiyoruz, bir de bir araya gelip deneyelim" diyemedikleri için "güçlendirilmiş parlamenter sistem" getirmeyi vaat ettiler.

Ama daha dün sayılacak bir tarihte 2017'de sistemin vatandaşa sorulduğunu, olur aldığını, hayata geçtiğini unuttular; sonuç alıcı bir sistem olduğunu görmediler.

Muhalefetin içine düştüğü patinaj, vizyonsuzluk ve argümansızlık Erdoğan'ın lehine işledi. Onun vizyon ve hedef sahibi bir lider olarak farkını ortaya çıkardı.

BAY KEMAL BATTI, ERDOĞAN PARLADI

Millet İttifakı ortakları batarken Erdoğan parladı.

Çünkü Erdoğan, cumhurbaşkanını halkın seçmesi önerisinin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin mimarı. 367 krizi de dahil yaşanan her sistem krizinde vatandaşı hakem tutan ve kitleleri savunduğu tezler konusunda ikna edebilen bir lider.

Kılıçdaroğlu ise bu özelliklere sahip değil. Değil masa ittifakının siyasi ideolojik açıdan, kolektif hafızası, refleksleri ve hedefleri farklı geniş kitleleri etkileyebilmek, CHP gibi kemikleşmiş aynılaşmış bir tabanı bile ikna edebilme kabiliyetinden yoksun bir isim.

BAY KEMAL "BAY BAY KEMAL" OLDU

Ve en önemlisi vatandaş 14 Mayıs seçimlerinde Millet İttifakı'na ve Kılıçdaroğlu'na istedikleri desteği vermedi. "O iş bitti, bunu bir daha önüme getirmeyin" dedi.

Meclis çoğunluğunu 322 sandalye ile Cumhur İttifakı partilerine vererek Kılıçdaroğlu'nun biletini kesmişti.

Bu sonucun ikinci tura etkisi çok açıktı. Vatandaş kaos değil istikrar istiyordu. Haliyle sırf bu sebepten bile Kılıçdaroğlu'nun seçilme ihtimali sıfırdı. "Bay Kemal'in Bay bay Kemal olacağı" görünüyordu.

KILIÇDAROĞLU KENDİ PARTİSİNİ "ÜTTÜ"

Yuvarlak masa ittifakında kendi adaylığının desteklenmesi karşılığında dört küçüklere büyük ganimet dağıtması Kılıçdaroğlu'nun sonunu hazırladı. Cumhurbaşkanı yardımcılığı, bakanlıklar ve milletvekillikleri dağıtıldı. Pazarlıklar ortaya saçıldı.

SP, DP, Deva ve Gelecek Partileri seçimlere CHP listesinden girdi ve CHP'li isimlerin yer alacağı 39 milletvekili koltuğu oy getirileri olmayan bu partilere Kemal Kılıçdaroğlu eliyle ikram edildi.

Bu bonkörlük vatandaş tarafından sadece siyasi ilkesizlik olarak okunmadı. Siyaset bilmezlik olarak da kayda geçti.

Bunun CHP içine verdiği hasar önümüzdeki günlerde basına yansıyacaktır. Kılıçdaroğlu henüz bu konuda hesap vermiş değil ama CHP medyasında tevil çalışmalarına başlanmış durumda.

DERSİNE ÇALIŞMADI, SÜRECİ İYİ YÖNETEMEDİ

Kılıçdaroğlu tavizler vererek, krizlerin üstünü örterek, linç edilen rakiplerinin yarıştan çekilmesini sağlayarak kendince bir başarı elde etti. Muhalefetin adayı olmayı başardı.

Ama vatandaşa anlatması gereken siyasi projeler konusunda dersine çalışmadı. Vaatleri inandırıcılıktan uzak bulundu, havada askıda aldı.

Yapmayı vaat ettiği işleri (depremzedelere bedava ev, herkese altın gibi) hangi bütçeyle nasıl bir takvimde hayata geçireceğini anlatmadı.

Algı yaratırsa olguyu alt edeceğini sandı, yanıldı.

GEÇMİŞİ PEŞİNİ BIRAKMADI

SSK Genel Müdürü iken başarısız olması Kılıçdaroğlu'nun peşini bırakmadı. Dönemi hatırlayanlar ya da arşiv görüntülerinden ve tanıklıklardan konuya vakıf olanlar için Bay Kemal hiçbir zaman bir seçenek olmadı.

Erdoğan da zaman zaman "bizim de payımıza bu düştü" diye hayıflansa da hesabı kötü, ülkenin sorunlarını bilmeyen, vatandaşı tanımayan, tutarsız, siyaset cahili bir rakibe sahip olmanın tadını sonuna kadar çıkardı.

Aradaki fark muhalefeti destekleyen kimi yorumcuların iç geçirmesine sebep olacak denli barizdi. Kılıçdaroğlu eskiye oranla büyük bir yol almış olsa da rakibine ulaşmasına yetmekten uzaktı.

LİNÇLEDİLER SEYRETTİ

CHP Genel Merkezi tarafından idare edilen trol ordularına ve bot hesaplara dair çıkan haberler, sosyal medyada görülen anormalliğin bir boyutuydu.

Akşener'in masadan kalktığına pişman edilmesi süreci... Bir ucunda Kemal Kılıçdaroğlu vardı. Kılıçdaroğlu seyretti. Akşener masaya gerisin geri oturuncaya kadar sessizliğini korudu.

Muharrem İnce'ye yapılan işkenceye, mobbinge şu son bir ayda değil yıllardan beri aşinayız. Saraya giden CHP'li yalanından kaseti var tehdidine kadar İnce ortadan kalkana kadar baskı yapıldı, Bay Kemal en azından "faydacı" davrandı.

Sinan Oğan ikinci turda Kılıçdaroğlu'nu destekleyecek fikri masaya öyle yedirilmişti ki Oğan, Erdoğan'ı destekleyeceğini söyleyince işler tersine döndü.

Kılıçdaroğlu sustu ama vatandaş olup biteni aynen görmüştü.

DEPREMZEDEYİ ÜZENİ ÜZERLER

Deprem bilgesinden Kılıçdaroğlu'na ve ittifaka oy çıkmayınca depremzede vatandaşları kapının önüne koyan CHP'li Tekirdağ Belediyesi sadece depremzedeleri kırmadı, bütün ülkede büyük bir öfkeye ve üzüntüye sebep oldu.

CHP Genel Merkezi bu büyük ayıbı gidermek için hiçbir şey yapmadı. Soruşturma açmadı, kınama yayınlamadı, merkeze bile çağırmadı.

Gerekçe hemen anlaşıldı. Depremde yıkılan şehirlerden Erdoğan'a nasıl bu kadar çok oy çıkması CHP tabanı içinden kimi hadsizleri çıldırttı.

Balık baştan kokarmış. Yukarıdaki tavır bu olunca tabanda da insanı utandıracak türden vahşilikler peş peşe geldi. Yaptığı yardımı kesenler, başa kakanlar, beddua okuyanlar büyük tepki topladı.

Kılıçdaroğlu haliyle ahlaken ve siyaseten kaybetti.

ETRAFIMIZDAKİ SAVAŞ, OYLARI ETKİLİYOR

Dünya bir belirsizliğin içinden geçiyor. Yakın coğrafyamızdaki savaşlar, yönetim boşlukları, terör örgütleri sarmalı Türk vatandaşlarına çok şey öğretti.

1993'te Irak'ın işgaliyle başlayan ve yaşadığımız coğrafyayı yeniden şekillendirmeye kalkan emperyalist elin Türkiye üzerindeki emelleri çok aşikar.

PKK, FETÖ, başka terör örgütleri ve vesayet kurumları aracılığıyla gizliden giden zamana yayılmış saldırılar son 11-12 yıl içinde durmadı. Sadece boyut ve nitelik değişti. Suriye savaşında ölenler, ülkesinden kaçanlar, keza Ukrayna savaşı, Akdeniz'in bize dar edilmesi çabaları, PKK'nın ABD tarafından silahlandırılması ve diğer hazırlıklar vatandaşın yakın takibinde.

Erdoğan bu konuda net tavır alıp Türkiye'yi güçlendirmeyi ve tam bağımsız kılmayı seçti. Devletin askeri gücü yanı sıra diplomatik ve soft power gücüyle müdahil oldu.

Süreçleri doğru ve güzel yönetti Erdoğan. Kılıçdaroğlu ise siyaset üstü konuların gündelik siyasi tartışmalara heba edilmemesi gerektiğinden bihaber görünüyor.

Türkiye hangi ülkeyle hafif ya da sert bir karşı karşıya gelse Kılıçdaroğlu ve CHP hep karşımızdaki ülkenin tezlerini savunmaya, Türkiye'yi suçlamaya kalktı.