FETÖ’nün bu kadar derinlere nüfuz ettiðini, bu kadar ileri gidebileceðini ve bu kadar büyük bir dýþ desteðe sahip olduðunu en baþýnda bilseydik, dershane restleþmesinden itibaren mukavemetimiz bu kadar güçlü olur muydu? Baþaracaðýmýza dair bu denli inançlý olur muyduk, bu kadar cesurca üstlerine gidebilir miydik bu örgütün? Hiç düþündünüz mü bunu?
Peki ya, Cumhurbaþkaný Erdoðan’dan gayrýsý bu mücadeleye önderlik edebilir miydi?
Cumhurbaþkaný, tüm saldýrýlarýn birinci hedefi olduðu halde gözü kara bir þekilde “Ýnlerine gireceðiz” diyerek meydan okumasaydý, 17-25 Aralýk kumyasýndan itibaren FETÖ’nün her hamlesini boþa çýkartmayý millet ve vataný müdafaa mesabesinde görmeseydi ve millete bunlarýn gerçek yüzünü her ne pahasýna olursa olsun anlatmasaydý, Türkiye bugün böyle mi olurdu?
Açýk yüreklilikle söylemek gerek, Erdoðan’ýn liderliði, millete verdiði güven, aþýladýðý cesaret, FETÖ ile mücadelede en önemli sermayemiz oldu. Dolayýsýyla FETÖ ile mücadelede en büyük þansýmýz Recep Tayyip Erdoðan gibi bir lidere sahip olmamýzdý.
Onun liderliði bu mücadeleyi baþarmada en önemli etkendi. Þapkasýný alýp gitmeyi, pes etmeyi, uzlaþmayý, boyun eðmeyi deðil FETÖ’yü kullananlardan Türkiye’yi baðýmsýzlaþtýrmayý tercih etti.
Geçmiþ örnekler cesaret verici deðil bilakis cesaret kýrýcýydý. Ama o millete güvendi ve tek baþýma kalsam da bunlarla mücadele edeceðim dedi.
Millete verilmiþ bir namus sözüydü bu.
Millet de bu sözün arkasýndan gitti.
2013’ten itibaren Erdoðan’ýn kaderiyle Türkiye’nin kaderini birleþtiren bir mücadele sergiledi. “Erdoðan’ý son metroda durdurmak” isteyenlerin gerçek hedeflerinin Türkiye’yi durdurmak olduðunu anladý çünkü.
Erdoðan sayesinde baþardýk? Üstelik onun sayesinde siyasi kariyer yapýp bugün FETÖ’ye ümit olan siyasilere raðmen…
Baþarabilmemiz biraz da FETÖ’nün ihaneti ne kadar ileri götüreceðini tahmin edemeyiþimiz sayesindedir.
Nasýl bir yola girdiðimizin, neye kafa tuttuðumuzun çok da farkýnda deðildik.
Devletin ilgili organlarý, bu yapýnýn gücünü, uzantýlarýný, derinliðini, arkasýndaki desteði az çok görebilmiþti belki ama kamuoyunun bunu algýlamasý en azýndan sürecin baþýnda mümkün deðildi.
En temelde eðitim ve yardým faaliyetleri üzerinden örgütlenen bu yapýnýn deletin güvenlik ve yargý kurumlarýnda bu denli yapýlandýðýný ve bir gün halka silah doðrultacaðýný kimse tahmin edemedi.
Bu bilemezlik, kestiremezlik iki taraflýydý.
Millet bunlarýn ne kadar ileri gidebileceðini bilmiyordu. Onlarýn en büyük hatasý ise kendilerine fazlasýyla güvenirken milletin ferasetini, basiretini ve mücadele ruhunu azýmsamak oldu.
Bu sayede örgütün en önemli organýný oluþturan dershanelerin kapatýlmasýyla baþlayan FETÖ ile mücadeleyi de bugüne getirebildik.
FETÖ’nün, Gezi kalkýþmasýndan 15 Temmuz darbesine kadar hükümeti devirme hamlelerini þiddetini artýrarak devam ettirmesi, millette bu yapýya karþý mücadele azmini adeta kamçýladý.
Millet, cemaat zannettiði, çoluðunu çocuðunu emanet ettiði, hayýr hasanatýna vekil kýldýðý bu yapýnýn, geçen süre zarfýnda gerçek yüzünü gördü. Gördükçe de bunlardan tiksindi, nefret etti.
15 Temmuz darbe giriþiminin üzerinden 4 yýl geçti. Hukuk çerçevesinde yürütülen mücadele sonunda FETÖ’ün artýk bir tehdit olmaktan çýktýðýný söyleyebilir miyiz peki?
Belki de dünya üzerindeki bu en sinsi ve bu nispette en güçlü örtütü teþhis etmiþ ve ifþa etmiþ olmak zaten çok önemli bir baþarý.
Bugün kullanýþlý olduðunu düþünerek desteklemeye devam eden ülkeler bile gün gelecek FETÖ’yü taþýmaktan vazgeçeceklerdir.
Daha net olan ise FETÖ’nün asla eskisi gibi ülkemizde faaliyet yürütemeyecek olmasý.
Fetullah Gülen’in ömrü nispetinde yapý belki tek parça halinde kalmayý baþaracak fakat yeni insan devþiremediði için de giderek eriyecek.