Mustafa KARAALİOĞLU
Mustafa KARAALİOĞLU
Tüm Yazıları

Erdoğan sonrası AK Parti nasıl olacak?

Anketlerin sunduğu bilgiler ve toplumdan yükselen nabzın verdiği işaret, haftaya bugün yeni Cumhurbaşkanı’nın belli olacağını gösteriyor. Sonuç ilk turda alınacak ve Tayyip Erdoğan yeni ve seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olacak görünüyor. Türkiye’nin siyasi tecrübesi ve demokratik eğilimleri de bu sonucu güçlü şekilde destekliyor. Bu varsayım sadece bir seçim sonucu tahmini değil, ülkenin doğal yürüyüşünün de teyididir. Açık ve net bir başarı öyküsünden gelen Başbakan’ın ikinci 10 yılda da sevk ve idarenin başında olması ve halkoyuyla desteklenmiş bir Çankaya modeliyle tahakkuk ettirmesi doğal olandır. Daha açık ifadeyle hem gerekli hem de yeterlidir.

Seçmenin mesajı: Beni sen yönet

Seçmen sekiz seçimden beri aralıksız ve kesintisiz olarak Erdoğan’a “Beni sen yönet” mesajını vermektedir. Bu yönetme talebinin içinde; sağlık, eğitim, ulaşım, ticaret, sosyal projeler, şehirleşme; yani genel anlamıyla ekonomi olduğu kadar güçlü bir demokratikleşme çağrısı da vardır.

Kürt meselesinin halli,

Askeri, bürokratik ve yargısal vesayetin bitirilmesi,

Darbe yıllarından kalan bütün yasal düzenlemelerin tasfiyesi,

Alevi vatandaşların sorunlarının çözülmesi,

Ve elbette paralel yapıyla etkin mücadele...

Ekonomiden siyasete, diplomasiden sosyal hayata kadar hepsi birbirinden öncelikli ve hepsi bir diğeriyle ilişkili birçok mesele ya başlatılan çözüm süreçlerinin tamamlanmasını ya da süreçlerin başlatılmasını bekliyor.

Peki şimdi temel ve can alıcı soruyu soralım.

Halk, bu sorunları kimin çözmesini istiyor?

Soruyu açalım... Bu sorunların üstesinden kimin geleceğine inanıyor?

Erdoğan Çankaya’ya çıktıktan sonra AK Parti’nin nasıl şekilleneceği ve yeni Başbakan’ın kim olacağı meselesi de bu sorunun cevabında gizlidir.

Seçmen, Erdoğan’ı Çankaya’ya emeklilik yaşamaya göndermiyor, bunu biliyoruz. Bilakis omzuna daha ağır sorumluluklar yükleyerek, en zor olanları yapmaya yolcu ediyor. Açık ki halk, başında Erdoğan’ın olmadığı bir yönetim tablosu düşünmüyor.

Mazbatayı alacağı 28 Ağustos’a kadar

Bütün bu çözüm bekleyen meseleler sarpa saracak olsa, demokrasi gerilese, ekonomi zayıflasa ve mesela paralel yapı yeniden baş gösterecek olsa sorumlu tutulacak kişi Erdoğan olacaktır. Ne partisi, ne de yerine bırakacağı kişi...

Toplumun verdiği ve önümüzdeki Pazar günü muhtemelen daha yüksek bir oranla yeniden vereceği “Beni sen yönet” mesajı böylesine kritik ve ağır sorumluluk taşıyan bir mesajdır. Dün Maltepe miting alanını dolduran milyonlar da bu mesajın en somut verilerinden birini oluşturdu.

Karıştırmayalım, bugünkü tablo ne Özal ne de Demirel’in Çankaya’ya çıkışına benziyor. Eski ve tatsız siyasi şablonları bugüne uydurmaya çalışmak veya meseleye böyle bakmak mümkün değildir.

Dolayısıyla...

Erdoğan’ın 11 Ağustos’tan mazbatayı alıp başbakanlığı ve genel başkanlığı bırakacağı 28 Ağustos’a kadar geçen süre içinde, geride bırakacağı pozisyonları tanzim etmesi sorumluluğu alanına girmektedir. Aksi takdirde hem 3 Kasım 2002’den beri yapılan sekiz seçimin, hem de 10 Ağustos’un ürettiği sonuç karşılığını bulamamış olur.

Bir başka isme tek başına Türkiye’nin 2023 vizyonunu yönetme yetkisini verebilmek de zaten imkansızdır. Arkasında yüzde 50’den fazla destek bulunan lider varken böyle bir arayış da zaten beyhudedir.

“Cemiyet”i böyle olan gazeteciyi kim dinlemez!

Bu köşenin takipçileri bilir. Basın kuruluşlarına ve gazetecilere defalarca telefonları dinlenen gazeteciler ve gazete patronları için duyarlılık çağrısı yapmıştım. Birçok gazeteci ve gazete yöneticisinin telefonu dinlendi ve servis edildi. Bırakın meslek kuruluşlarını, o gazetenin yazarları bile tek satır kınama yazmadılar. Dahası... Kendi telefonlarının dinlendiği ortaya çıktığında bile hükümete karşı sınırsız öfkelerini dizginleyip, bu barbarca suça isyan edemediler.

Gazeteciler Cemiyeti aylar sonra nihayet Hürriyet muhabiri Toygun Atilla’nın maillerinin polis tarafından takip edilmesini kınayan bir açıklama yayınladı. Bazıları Cemiyet üyesi de olan birçok gazetecinin telefon konuşmaları servis edilirken ses çıkarmayan ve muhtemelen mutlu olan TGC’nin bu kınaması aklı başında bütün meslek insanlarını acı acı tebessüm ettirmiş olmalı. Geç kaldıklarına mı, sadece “dost” gazeteciye destek vermelerine mi yoksa ne söylerlerse söylesinler artık bir anlamı olmadığına mı tebessüm edilir, bilemem.

Bildiğim birşey var...

Cemiyeti böyle acınası hallere düşmüş olan gazetecileri herkes dinler!