Erdoðan ve Normalleþme

Çok geriye gitmeden, sadece 1990’lardan baþlayarak gözünüzün önünden yaþanan siyasi kýrýlmalarý geçirin. Bunu yaparken bir an için Erdoðan’ýn vesayet rejimi tarafýndan tamamen siyaset dýþýna itildiðini farz edin. Ortaya nasýl bir manzara çýkacaðýný tahmin etmek zor deðil. 12 Eylül darbesinin aðýr siyasal, toplumsal maliyetlerinin hem de kanlý bir þekilde üzerine çöktüðü 1980’leri, tarihimize kayýp yýllar olarak geçen 1990’lar takip etmiþti. 28 Þubat darbesiyle ulaþýlan tefessühün zirvesiyle, milenyumun baþýnda vesayet rejimi siyasi ve ekonomi-politik anlamda iflasýný ilan etmiþ oldu.

Erdoðan’ýn olmadýðý bir senaryoda öncelikle milletin mükemmel bir siyasal mühendislikle ortaya çýkardýðý 2002 meclis tablosunu göremeyecektik. Kuvvetle muhtemel toplum sert bir þekilde siyasetten uzaklaþacaktý. Özellikle ezici çoðunluðu oluþturan sað seçmen geri çekilecekti. Bu 1960-1980 arasý dönemde olduðu gibi seçimlere katýlýmýn dramatik bir þekilde düþmesini beraberinde getirecekti. Türkiye’nin normalleþmesini taþýyan ana gövde siyasetten uzaklaþtýkça, absürt ve zorlama iktidar mimarileriyle karþý karþýya kalacaktýk. Baþka bir deyiþle, kayýp yýllar olarak kayda geçen 1990’lar, 2000’lere sarkacaktý. Böylesi bir durumda sadece bir kriz dönemi ortaya çýkmaz, oldukça sert siyasi ve toplumsal neticeleri olan bir kaos dönemi de kaçýnýlmaz olurdu. Özellikle Irak’ýn iþgalinde sýradan bir aktör olarak, Neocon projenin koltuk deðneðine dönüþürdük. Yine kuvvetle muhtemel, Kürt meselesi Kuzey Irak’la iç içe girerek çok daha
büyük bir krize dönüþürdü.

Türkiye içerisinde demokratikleþme sert bir þekilde ötelenmek zorunda kalýnýrdý.Bugün hala ‘Kürt meselesine Kürt meselesi denir mi?’ tartýþmalarý vasat standardý oluþtururdu. Irkçý baþörtüsü yasaðý merkezinde din-devlet iliþkilerindeki anormallik had safhaya ulaþýrdý. 2001 ekonomik kriziyle iflas bayraðýný çekmiþ, finans sektörü derin bir yara almýþ ülke olarak, Avrupa’da baþlayan bir krizle nereye savrulacaðýmýz üzerine felaketten felaket beðenmek durumunda kalýrdýk. Mesela Ukrayna 1990’lardan baþlayan istikrarsýzlýk tablosu iþin nerelere gideceði hakkýnda bir fikir verebilir.

Basit bir revizyonist okumadan yukarýdaki tablonun çýkmamasý için güçlü bir sebep bulunmamaktadýr. Erdoðan momenti, Türkiye açýsýndan, normalleþme sürecinin sert bir þekilde baþlamasýna neden oldu. Ayný sertlikle de devam etti. Normalleþme için yapýlan müdahalelerin oluþturduðu sancýlarýn bazen oldukça sert oldu. Bu durum kah kutuplaþma diye tercüme edildi kah otoriterleþme. Erdoðan, bu yönüyle, sadece normalleþmeyi güçlü bir þekilde taþýyan aktör olmakla kalmadý, ayný zamanda sancýlarýný da kontrol altýnda tutmayý baþardý.

Ýlk sert sancý 27 Nisan 2007 müdahalesinde ortaya çýktý. Erdoðan benzer bir þekilde mukabele ve sebat etmeseydi, süreç bambaþka bir yere savrulabilirdi. Vesayet rejimine karþý olmak, þikayetçi olmak hatta mücadele azmine sahip olmak tek baþýna yeterli bir yaklaþým deðildir. Asýl bu mücadelenin ortaya çýkardýðý krizler karþýsýnda ne kadar sebat edeceðiniz önemlidir. Öyle ki 1960’dan beri vesayet rejimine karþý olan birçok siyasi figür arzý endam etti. Ama kriz sahnelerinde her seferinde geri adým atmayý tercih ettiler. Erdoðan 2010 anayasa halkoylamasýnda, ilk kez, vesayet rejimine karþý siyaseti sadece savunan aktör olmaktan çýktý. Aksine proaktif bir þekilde üzerine gitmeye baþladý. Bu durum askeri-yargý vesayet rejiminin alýþýk olduðu bir durum deðildi. Genellikle savunmada görmeye alýþtýklarý seçilmiþ iktidarlarýn, doðrudan müesses nizama yönelmeleri karþýsýnda, darbe yapamýyorlarsa baþka ne yapacaklarýný bilmedikleri ortaya çýkmýþ oldu. Vesayet rejimi gerileyince, normalleþme sancýlarý örgütlü yapýlar düzeyinde hissedilmeye baþlandý. PKK’nýn Türkiye’nin en fazla demokratikleþtiði bir dönemde, en yoðun þekilde, 2011-2012’de yeniden silahlara sarýlmasý bir tesadüf deðildi. Taksim nihilizmi içerisinden, siyaseti býrakýp sokaklardan kýsa devre iktidarý þekillendirme giriþimi de ayný sancýdan mütevellitti. Son olarak, polis-yargý içerisinde örgütlenmiþ kült bir yapý olan Gülen Grubu’nun, trajik ve baþarýsýz darbe giriþimi de ayný normalleþme sancýlarýnýn ürünüydü.

Erdoðan’ýn neredeyse zamana yaymadan, doðrudan ve proaktif bir þekilde yaptýðý müdahaleler Türkiye’de normalleþme ve demokratikleþme süreçlerinin kýsalmasýna, ekonomik istikrarýn muadili ülkelere göre daha erken yakalanmasýna yol açtý. Bu elbette beraberinde bir dönüþüm gerilimi de ortaya çýkardý. Erdoðan karþýtlarý kurucu bir siyaset yapmak yerine, mezkur gerilimi tüketip, ana besin malzemeleri haline getirmeyi tercih ettiler. Þimdi halkýn oylarýyla seçilmiþ cumhurbaþkaný Erdoðan olarak, birçok normalleþme baþlýðýnda, vizyonu ve perspektifi bilinen bir lider var. Türkiye normalleþme sancýlarýný hitama erdirmek için daha avantajlý bir duruma gelmiþ oldu.