Gezi Parký üzerinden uzun uzun sosyolojik analizler yapan entelektüel züppeler bana hiçbir þey söylemiyor. Çünkü onlarýn analizleri, Kemalist elitlerle Batýlý paydaþlarýnýn yaklaþýk bir asýrdýr, bu topluma reva gördükleri tacizi açýklamaya yetmiyor.
Gezi Parký eylemlerinin, sadece bir ‘çevre duyarlýlýðý’ olmadýðýný artýk hepimiz biliyoruz. Kemalist elitlerle küresel güçlerin ayný dalga boyutunda buluþarak son derece profesyonel bir mühendislik projesi kapsamýnda Tayyip Erdoðan’a karþý yürürlüðe koyduklarý ikili bir ‘siyasi suikastle’ karþý karþýyayýz.
Aslýnda, bugün Taksim üzerinden yapýlan saldýrýlar, hiç de yabancýsý olduðumuz bir durum deðil. Taksim, kökleri derinlerde olan ve fýrsat buldukça gün yüzüne çýkan öfkenin ayný anda harekete geçmesini saðladý o kadar...
Her kritik dönemde ve her seçim öncesinde, “Erdoðan’ýn iþi bitti gidiyor” edasýyla eski ezberlerine geri döndüler. Ancak Erdoðan’ýn, her seçimden liderlik kapasitesini bir üst seviyeye taþýyarak çýktýðýný gördükçe de çýlgýna döndüler. Taksim’den yükselen öfkenin temelinde, yükseliþi bir türlü durdurulamayan Tayyip Erdoðan korkusu var.
Mesele, çok önceden hazýrlanmýþ derin bir komplo deðil elbette ama üç beþ aðaç iþi de deðil. Bu öfkenin içinde, Ergenekon, Balyoz ve andýççýlarý yargý önüne çýkararak Türkiye’yi geçmiþiyle yüzleþtiren Tayyip Erdoðan düþmanlarý var.
Bu öfkenin içinde, 28 Þubat’ta hevesleri yarým kalmýþ, “ordu göreve” pankartýnýn altýnda yürümeye alýþmýþ skolastik Kemalistler, ‘vesayet beslemesi’ kalemler, Marksizm’den bozma üçüncü sýnýf aydýnlar, her gördükleri kalabalýða dalýp ‘vatanseverlik’ nutuklarý atan sonra da emperyalistlerden yardým dilenerek gerektiðinde vataný satmaya hazýr ulusalcý magandalar var.
Bu öfkenin içinde, din eðitimine fýrsat eþitliði tanýnmasýný, dindarlarýn, baþörtülülerin sosyal hayatta görünür hale gelmesini “hayat tarzý dayatmasý” olarak algýlayan ve de kendileri dýþýnda hiçbir hayat tarzýna ve kimliðe tahammülü olmayan azgýn bir azýnlýk var.
Bu öfkenin içinde, yýllardýr Kürtlere uygulanan inkar ve asimilasyon politikalarýný elinin tersiyle iterek Kürt meselesinin çözümünde ciddi adýmlar atan Tayyip Erdoðan’a tahammülsüzlük var.
Hiç kuþkusuz Türkiye, Gezi Parký etrafýnda mevzilenen yeminli Erdoðan düþmanlarýnýn, demokrasiye karþý baþlattýklarý kalkýþmayý bitirecek güce ve istikrara sahip bir ülke. Kaldý ki, antidemokratik sabýkalarý kabarýk olan bu kesimlerin toplum nezdinde hiçbir itibarý ve kredisi de yok.
Toplumun hafýzasýna vandalizim görüntüleri ve tencere gürültüsü ile yazýlan Taksim ahalisi, þu saatten itibaren ister durarak, isterse oturarak eylem yapsýn bu ülkeye verebileceði hiçbir pozitif mesaj kalmamýþtýr. Onlarý, bundan sonra sadece demokrasiye karþý baþlattýklarý kalkýþma ile hatýrlayacaðýz.
Zaten onlar da bunu bildikleri için, içeriden çok, küresel suikast timi için gösteri yapýyorlar. Son on yýllýk kehanet karneleri zayýf ama, öteden beri Türkiye’ye öfke biriktiren küresel aktörleri Türkiye’ye karþý kýþkýrtmakta son derece baþarýlýlar.
Dýþarýda Türkiye’nin itibarýný zehirleme konusunda maharetli olan bu çevreler, maalesef Türkiye’nin ekonomisine ve diplomasisine darbe indirilmesinden mutluluk duyacak kadar hastalýklý bir zihin yapýsýna sahiptirler.
Þimdi gelinen noktada, yerli güç odaklarýnýn ve ‘küresel tim’in ortaklaþa gerçekleþtirdiði bu tahribatý tamir etmenin bir tek yolu var: Daha fazla demokrasi...
Bundan sonra “çözüm süreci”ndeki kararlýlýðýn sürmesi, deðiþim pozisyonunun korunmasý, baþörtüsü dahil bütün ýrkçý yasaklarýn kaldýrýlmasý, “Alevi açýlýmý”nýn daha da zenginleþtirilmesi Tayyip Erdoðan’ýn liderliðini daha da pýrýltýlý hale getirecektir.