Erdoðan’a sunulan fýrsat

Toplumun sosyal dokusuna ve siyasete yansýyan somut bir farklýlýk/ayrýþma var: Yaþam tarzý farklýlýðý… 

Bugün Batýlý yaþam tarzýný benimseyenler ile mütedeyyin olmayý tercih edenlerin ayrý dünyalarý var. Kestirmeden söyleyelim, laik-dindar ayrýþmasý… 

Yaþam tarzý farklýlýðý, Cumhuriyetin ilk yýllarýndan beri var. Kendini Batýlý, “laik-aydýn-ilerici” gören kesim, baþta bu ayrýþmayý önemsemedi. Zira bir statüko vardý ve yönetim/güç vasýtalarýnýn tamamý kendi ellerinde, kontrollerindeydi. Bizim vesayet sistemi dediðimiz, seçilmiþlerin atanmýþlarýn kontrolüne girdiði ve sivil-asker bürokrasinin, emniyet sübabý olarak tahkim edildiði bir rejim kurdular. 

Baþta eðitim sistemi, iþ dünyasý, medya, üniversiteler, yargý/üst yargý, sendikalar, sanat/kültür dünyasý velhasýl toplumu, yönetimi etkileyen her kurum, vasýta milletimize Batýlý yaþam tarzýný dayatýyordu. Devlet adýna, millete dayatýlan bir din anlayýþý vardý. 

Zorbalýk vardý, baský vardý, aþaðýlama, dýþlama, horlama, ikinci sýnýf insan muamelesine uðratma, ötekileþtirme vardý. 

1968 yýlýnda üniversiteye girdim. Ýstanbul Üniversitesinde ve Çapa Yüksek Öðretmen Okulu’nda okudum. O yýllarda gençliðe þu hâkim olmuþtu: Solcu deðilsen insan sayýlmazsýn… 

Ýþte o dönemde, bugünün Cumhur Ýttifaký’nýn siyasî zeminini de inþa edecek gençlik hareketleri baþladý. Ülkücüler, MTTB, Mücadeleciler milli ve manevi bir set oluþturdular. 

Vesayet rejiminin ummadýðý bir tablo oluþmuþtu. Milli ve manevi uyanýþýn, kendi deðerlerimize baðlý yaþama talebinin, “laik rejime bir tehdit oluþturduðu” gerekçesine sarýlarak 27 Mayýs 1960’da darbeler dönemini baþlattýlar. 

Menderes’i, (hatta baþlarda Demirel’i de), Özal’ý ve Erdoðan’ý, mütedeyyin kitleyi cesaretlendirmekle suçladýlar. Unutmayalým, 30 Temmuz 2008’de AK Parti, Anayasa Mahkemesi tarafýndan “laiklik karþýtý eylemlerin odaðý olmakla” cezalandýrýldý. 

Yaþam tarzý farklýlýðý, AK Parti döneminde Erdoðan’ý hedef alan bir iktidar inatlaþmasýna dönüþtü. 2014 Cumhurbaþkanlýðý seçiminden itibaren vesayet bütün adamlarýný cepheye sürdü. Batý, bu inatlaþmaya, Erdoðan düþmanlýðý üzerinden katýldý. 

Avrupa Birliði ve ABD, Türkiye’deki dayanaklarýný kaybetmenin telaþý ile zaten hep darbeleri gizli olarak organize etmiþ, açýk olarak de desteklemiþti. 

En son 15 Temmuz ihanetini sahnelediler. 40 yýldýr hazýrladýklarý Fetullah Gülen’i en büyük ihanetin taþeronu yaptýlar. 

Yaþam tarzý farklýlýðýnda gücü elinde bulunduranlar ilk defa 15 Temmuz’da tökezlediler. Diriliþ ruhu, milli ve yerli olma mecburiyetini getirdi. 

24 Haziran’dan beri Cumhurbaþkanlýðý Hükümet sistemi ile her þey deðiþti. 

Belki de kader planýnda milletimize, Cumhurbaþkaný Erdoðan eliyle sunulan bir fýrsat var. 

Laik kesim, vesayet sistemi ile güç elindeyken zorbalýk yaptý, milletin ezaný ile baþörtüsü ile imam hatipleri ile uðraþtý. Ýnsaflarý yoktu, vicdanlarý yoktu, merhametleri yoktu. Gönülleri yýktýlar geçtiler… 

Milletin deðerleri ile çatýþýrken o dönemde PKK ve FETÖ tehditleri büyüdü, alenen Batý/Haçlý himayesine girdi. 

15 Temmuz’dan beri ise tersi var. Mütedeyyin insanlarýn sahiplendiði Cumhur Ýttifakýnýn iktidarý iþ baþýnda. 

Elimizdeki fýrsat çok büyük. 

Biz onlarýn yaptýðýnýn tersini yapmalýyýz. 

Yaþam tarzý farklýlýðýný asla ayrýmcýlýk, ötekileþtirme ve husumet sebebi yapmamalýyýz. Þefkati, merhameti, hoþgörüyü, kucaklamayý, affediciliði öne çýkarmalýyýz. 

Tarihin ve kaderin önümüze serdiði fýrsatý; büyük kucaklaþma, ileri demokrasi ve Büyük Türkiye adýna deðerlendirmek zorundayýz…