Þartlar ne kadar deðiþirse deðiþsin; dünya yýkýlsa Tayyip Erdoðan eksene konulmadan siyaset yapýlamayacaðý anlaþýlýyor. Siyasetin ve siyasete müdahaleci güçlerin Erdoðan’dan baþka konuþacak konularý yok, kendilerini Erdoðan olmaksýzýn ifade edebilme imkanlarý yok.
Oysa alýnan büyük mesafeye raðmen rejimin iþlerliðine dair hala çok önemli potansiyel geliþme alanlarý bulunuyor. Sadece iktidarýn deðil muhalefetin de bir þeyler söylemesi gereken keskin ve sert tartýþma alanlarýdýr bunlar. Mesela, anayasa için de Kürt meselesi için de toplumu sarsacak ve dolayýsýyla sorunlarýn çözümüne katký üretecek giriþimlere ihtiyaç bulunuyor. Ya da dýþ politikada yeni açýlým alanlarýnýn tanýmlanmasý ve içinden geçilen kritik süreçte yeni hamleler üretilmesi büyük bir ihtiyaçtýr. Bununla birlikte politika vaz’edilirken hükümetin eleþtirilmesi normaldir ve çoðu kez gereklidir. Ama eleþtiri yapýlýrken seviye hükümetin üzerine çýkmak zorundadýr. Ki, gerçek bir siyaset düzeninden bahsedebilelim. 11 yýldýr, yeterince demokratik vizyon ve cesarete sahibi olamayan bir muhalefet düzeninde yaþýyoruz ve bu da “kutuplaþma”kavramýyla þikayete konu olan gerilimi üretiyor.
Güçlü bir Erdoðan kutbu var doðru ama bunun için kendisini suçlayabilir miyiz? Neden bu kadar güçlüsün!...
Sandýk muhalefet için de herþeydir
Öneriler ve eleþtiriler gerekiyor ki demokrasinin saðlýðýndan bahsedebilelim. “Sandýk herþey midir deðil midir” tartýþmasý da tam buradan çýkýyor. Sandýk herþeydir elbette ama sadece iktidarýn deðil muhalefetin de fonksiyon üretmesi gerekir. AK Parti, sandýktan gelen gücü ve sorumluluðunu sevk ve idare ederken CHP-MHP ayný iliþkiyi kuramayýnca demokratik iþleyiþte aksaklýk kaçýnýlmaz oluyor.
CHP ve MHP sandýk üzerinden bir gelecek perspektifi üretemediðinde; yani, görünür gelecekte bir iktidar hedefi koyamadýðýnda da taraftarlarýnýn sandýða olan sadakati azalýyor. CHP tabanýnýn hemen bütün sokak olaylarýndaki þiddetli arzusu bunun tezahürüdür. Liderine ve partisine inanmayan ama ayný zamanda Erdoðan’dan da ontolojik olarak hazzetmeyen bir kitlenin umutsuzluðu... AK Parti’yi ve Erdoðan’ý hedef alan tepkiyi muhalefetin umut üretememesinden baðýmsýz okuyamayýz. Öfke bir tür “siyasi ihkak-ý hak” olarak geliþiyor. Bu gidiþle Kýlýçdaroðlu bir þey yapamayacak, biz yapalým, duygusu egemen oluyor..
Kýlýçdaroðlu’nun kariyeri düþünülmeli
Kemal bey de bunu pekiþtirmek için elinden geleni yapýyor. Bir Japon gazetesine verdiði son demecinde “Erdoðan, artýk Cumhurbaþkanlýðý þansýný kaçýrdý” diyor. En önemli siyasi olaylarý hala sadece Erdoðan üzerinden okuma mecburiyetinden kurtulamýyor. Hatýrlayalým... 2007’deki Cumhurbaþkanlýðý seçiminde de selefi Baykal aynýsýný yapýyordu.
Muhtemelen CHP tabaný bile bu “güzel haber”e inanmýyor. Zira, böylesine kesin ifadelerin, iddianýn aksine Erdoðan’a Çankaya yolunun açýlmakta olduðuna delalet ettiðini anlayacak siyasi tecrübeye sahipler...
Ama mesele bu umutsuz tahmini tartýþmak deðildir.
Mesele þudur:
Erdoðan, Cumhurbaþkaný olma þansýný kaybetti de sen ne kazandýn? Cumhurbaþkaný sen mi oluyorsun? Partinin oylarý arttý ve iktidara mý geliyorsun? Yerel seçimleri silip süpürüyor musun? Nedir durumun?
Erdoðan, Cumhurbaþkaný olur mu olmaz mý, seçimi kazanýr mý kazanmaz mý? Toplumun bu sorulara karþý ölçülebilir bir cevabý var ve hiç de Kýlýçdaroðlu’nun tahmin ettiði gibi görünmüyor. Ama bir gün olsun Erdoðan’ýn kariyerini býrakalým da CHP Genel Baþkaný’ný düþünelim. O ne olacak? Siyaset tamamen alt üst olsa bile bir kazancý olabilecek mi?
Zihinlere iyi cevaplar üþüþmüyor hissediyorum ama...
Kýlýçdaroðlu veya kendisiden sonra o koltuða oturacak kiþinin kariyeri planlanmadýðý sürece de sadece tek kutuplu siyasete deðil, toplumsal kutuplaþmaya mahkumuz...
MUSA ANTER DAVASI
Cinayetin ucunda hükümet çýkmayacaksa boþverin!
Cuma günü Musa Anter cinayeti davasýna yönelik medya ilgisizliðini yazmýþtým. Medyanýn özellikle Kürtçülük konusunda uzman bilinen kanadý ve kalemleri davayý görmezden geldiler. Davaya sadece STAR, Sabah, Yeni Þafak, Türkiye gibi demokrat gazeteler sahip çýktý...Yanlýþ görmediysem geliþmeleri haber yapan tekhaber kanalý 24 oldu.
Derin devlet, JÝTEM, faili meçhul, Kürtleri inkar... Yani bir dönemin bütün negatif sembolleri bu davada yargýlanýyor. Ama Kürt siyaseti, Kürt aydýnlarý, Kürtler üzerinden kariyer yapan Türk siyasetçisi ve aydýnlarý ortada yok!
O cinayette yaralanan ve ölümden dönem Orhan Miroðlu mahkeme salonundaydý. Yazýma teþekkür etmek için aradý ve anlattý:
“Az bile yazmýþsýn. Mahkeme salonunda durum daha vahimdi. Tek örgütlü kalabalýk tetikçinin aþiretinden gelen 50 kiþiydi. Yýllardýr bu tür davalarda þov ve gösteri yapanlarýn hiçbirisi yoktu. O kadar kederliyim ki anlatamam” dedi.
Bazý isimler verdi. Musa Anter’le çok samimi olan meþhur Kürt siyasetçileri. Anter’in “Oðlum” ya da “kýzým” dediði isimler vs. Onlar da yokmuþ salonda.
“Bu kadar nasýl olur?” diye sordum Miroðlu’na...
“Olur” dedi. “Çünkü, bu cinayetten dolayý Erdoðan’ý suçlama imkanlarý yok. Ne kadar zorlasalar da ucundan Erdoðan çýkmayacak... O zaman niye ilgilensinler...”
Ýnsan kederlenmesin de ne yapsýn.
Kürt siyaseti, Kürt düþüncesi, Kürt insan haklarý takipçiliði bu kadar mý eridi? Bu kadar mý PKK eksenine mahkum oldu? Kürtlerin haklarý üzerinden yýllardýr þöhret üreten Türkler bu kadar mý duyarsýzlaþtý? Ya da hep böyleydiler de þimdi anlýyoruz!..
Apaçýk bir entellektüel sansüre tanýk olduk.
Ve sonuçta Erdoðan zarar görmeyecekse, PKK bir fayda saðlamayacaksa Ape Musa’nýn canýnýn bile deðeri olmadýðýný gördük.