Kabul edelim, normal günler yaþamýyoruz. Demokrasi tarihimizin yüksek riskli bir dönemine girdiðimiz anlaþýlýyor. Anayasa teminatýnda kurulmuþ meþru cumhuriyet hükümeti ile “uðraþan” bir güçten söz ediliyor, bu “gücün” gerçek kimliðini anlamakta hayli zorlandýðýmýz bir toz-duman ortamý var.
Ýþin görünen yüzünde söylenen AK Parti, özellikle de Baþbakan R.Tayyip Erdoðan ile, kýsaca “cemaat” olarak adlandýrýlan Fetullah Gülen Hocaefendi’nin manevi liderliðindeki Hizmet Hareketi arasýnda büyük bir gerginlik olduðu... Bu düþünceyi doðrulayan geliþmeler bir süredir yaþanýyor, detaylara girmeye gerek yok.
Bu siyasi açýdan üzerinde durulmasý gereken ciddi bir sorun: Partiler, kurumsal kimlikleri ile kamuoyunun önüne çýkar, oy talep eder, iktidar veya muhalefetteki yerlerini alýrlar. Bir partinin lideri, kurullarý, üyeleri bellidir, bu yapýlanmanýn öngördüðü düþünceye göre karar verir, oyunuzu kullanýrsýnýz. Demokratik bir kurum olan bir partinin, demokrasilerde Sivil Toplum Kurumu (STK) olarak adlandýrýlan bir “hareketle” bu ölçüde bir bilek güreþine zorlanmasý, demokrasinin doðasýna aykýrý bir durumdur. Çünkü o STK’nýn hangi nedenle, ne tür bir hedef için ve kimlerle birlikte bu tür bir hesaplaþmayý tercih ettiðini hiçbirimiz bilmiyoruz. Daha da önemlisi, bu tür bir kararý alýp, uygulayan karakterlerden de haberimiz yok.
Sanki... Erdoðan ve partisi bir “gölge” ile savaþýyor gibi bir görüntü çýkýyor ortaya. Bu savaþýn taraflarýndan birini biliyoruz, çünkü o bir siyasi parti, diðerini tam olarak kavramlayamýyoruz, çünkü gerçek amacýný tam olarak anlayamadýðýmýz bir STK...
Erdoðan sorun mu?
Evet, R. Tayyip Erdoðan, pek çok çevre açýsýndan “sorun” olarak kabul ediliyor. 2002’de devraldýðý ülke, finansal kriz oyunlarý ile dizlerinin üzerine çökertilmiþ, ekonomisindeki kýrýlganlýk nedeniyle küresel satranç tahtasýnda “ihmal edilen/görmezlikten gelinen” noktaya sürüklenmiþ bir ülkeydi.
Bu satýrlarýn yazarýnýn da tahmin edemediði pek çok iþi ayný anda baþardý. Ekonomiyi toparlayýp, Türkiye’yi, küresel ekonomik dengelerin ana aktörlerinden biri haline getirmesi tek baþýna yeterlidir. Eðer bugün, Türkiye, G-20’nin en önemli ülkelerinden biri, Meksika-Endonezya-Güney Kore hattýnda küresel ekonominin geleceðine aðýrlýk koyan MÝST grubunun içinde yer alan bir ülke olarak deðerlendiriliyorsa, tavsiyem, 2002 yýlýna dönüp bakýlmasýdýr.
Hayýr, bu bir “Erdoðan güzellemesi” yazýsý deðildir, ama, AK Parti iktidarýnda vesayet rejiminin geriletilmesi, demokratikleþme yönünde atýlan kararlý adýmlar, yükselen ekonomik güçle birlikte Türkiye’nin diplomasi alanýnda saðladýðý üstünlük bir kenara býrakýlýrsa, “hak yenmiþ” olur, ben “kul hakkýndan” korkarým...
Erdoðan’sýz formüller
Kendilerini “küresel sistemin patronlarý” olarak görmeye alýþmýþ geleneksel güçler açýsýndan, Erdoðan’ý sevmemek için pek çok neden var. Özellikle Ýsrail’e karþý sürdürdüðü politika, Avrupa Birliði iliþkilerini eþitlik zeminine taþýmasý, Çin-Rusya gibi alternatif güçlerle enerji ve savunma sanayi alanýnda geliþtirdiði iliþkiler, Arap Sokaðý’nda yükselen kredisi...
Eðer bütün bu çatýþma, Þamil Tayyar’ýn dediði gibi “Erdoðan’sýz bir Türkiye” hedefine dönük ise o zaman, ülkemiz, “dýþ destekli, hukuk ve güvenlik oligarþisine dayalý” bir sivil darbe giriþimi” ile karþý karþýya demektir.
Ýhtimal bile vermek istemem, ama, bu ülkenin güçlü bir istihbarat teþkilatý var, ondan alacaðýmýz bilgiler, bu iddiayý doðrular nitelikte çýkarsa, o zaman, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal varlýðý için kendini savunma mekanizmalarýnýn vakit geçirilmeden devreye sokulmasý gerekir.
...Ve eðer, bir güç, hukuk ve güvenlik teþkilatý içindeki yapýlanmasýný kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin meþru hükümetine karþý bir “yýkýcý faaliyet” gösteriyorsa, o zaman, Türkiye’nin son 6 yýlýna damgasýný vuran bütün siyaset baðlantýlý mahkeme süreçlerinin ve kararlarýnýn gözden geçirilmesi düþünülmelidir... Örneðin, kamu vicdaný, yazdýðý bir kitap sonrasýnda baþýna gelmeyen kalmayan Hanefi Avcý’nýn durumunu tartýþmaktadýr.
· Demokrasi, meþru siyasi partilerin mücadele ettiði bir sistemdir. Sistemin içine, ordu, güvenlik ve istihbarat teþkilatlarý, hukuk oligarþisi olarak adlandýrýlabilecek yapýlanmalar girmeye baþladý mý, demokrasi için tehlike çanlarý çalar. Türkiye, “savunan ve muktedir” demokrasiye sahip olmalýdýr.