Erdoğan’ın Gül hamlesi mi yoksa Gül’ün muğlak hamlesi mi?

Tartışma kamuoyu önünde cereyan ettiği için dileyen herkes açık kanallar üzerinden takip ediyor, lakin tartışmanın hangi kelimelerle etiketlendiği önemli. Günün tarihini haberler ve yorumcular tutar çünkü. Yanlış ya da kasti bir kodlama, gerçeği dijital bellekte ve kolektif bellekte çarpıtılması demektir. O yüzden ortada da olsa, olanı doğru tanzim etmek gerek.

İki sorun görüyorum ben. İlki Erdoğan ile Gül’ün konumlandırılışında ve polemiğin tanımlanmasında.

Buna göre, 11. Cumhurbaşkanı Gül’ün, 696 sayılı KHK ile ilgili olarak 25 Aralık günü sosyal medya hesabından yaptığı açıklamayı kimse sıradan bir açıklama olarak görmedi. Paylaşıma gelen destek de bir kompozisyon ortaya çıkarınca, yorumlar, olası bir siyasi hesabın yoklaması yapılıyor şeklinde oldu. Gül’ün 7-8 aydır farklı bir hareketlilik içinde olduğunu gözleyenler için bu durum 2019 için bir siyasi hamle başlangıcıydı.

Dolayısıyla ortada bir siyasi hamle varsa Erdoğan’ın Gül’e hamlesi değil bu. Açık ve net olarak Abdullah Gül’ün, Cumhurbaşkanı’nın yoğun bir programla yurtdışında olduğu bir zaman diliminde Erdoğan’a yaptığı bir hamle. Önce bunu tespit edelim.

Hamle etrafında anında bir toplaşma olduğunu, 2013 yazından itibaren farklı noktalarda öbekleşip muhalefet edenleri birleştirme denemeleri başarılı olamadıkça hesapların birbirini izlediğini ama Erdoğan’ı denklem dışında tutacak bir siyasi projede karar kılınamadığını da hatırlayalım. (Bu, tek başına hüküm çıkarılacak bir veri olmamakla birlikte şurada dursun biraz.)

Gelelim düzeltilmesi gereken ikinci yanlış kodlamaya.

Abdullah Gül ilk hamleyi yaptığı günden bu yana bazı medya organları ve yorumcular ısrarla negatif bir duygudan bahsediyor. Erdoğan’ın Gül’e öfke duyduğunu söylüyor.

Öyle mi bakalım.

Cumhurbaşkanı ilk açıklamasını Çad’dan Tunus’a geçerken 27 Aralık günü uçakta yapıyor. Gazeteciler sorunca giriyor konuya. Cümleleri aynen şöyle:

“Düzenlemenin neyle ilgili olduğu aslında belli, nitekim bundan önce de bu ifadenin yer aldığı dört ayrı KHK düzenlemesi yapıldı. Onların hiçbirine dair bu güne kadar kimse ses çıkarmadı. Şimdi bu son KHK’yı birileri köpürtmeye başladı. Oysa dediğim gibi bu sadece 15 Temmuz’u kapsayan bir olaydır. Bunun dışında hiçbir şey söz konusu değil. Geçmiş Cumhurbaşkanımızın da, burada kalkıp maalesef bir muğlaklıktan bahsetmiş olması üzücüdür. Neye dayanarak siz böyle bir muğlaklıktan bahsediyorsunuz? Hangi madde sizi bu muğlaklığa itebiliyor? Bu üzücü olmuştur. Kendileri tarafından yapılan o açıklama, aldığı retweet’lerle süreci çok farklı bir yere doğru işletmiştir.”

Bu açıklamadaki duygu “üzüntü”dür. Söze dökülmüş haline “serzeniş” denir.

Röportajın yayınlandığı 28 Aralık günü Erdoğan’ın başkanlığında toplanan AK Parti MKYK’sı sonrasında Parti Sözcüsü Mahir Ünal da aynı duyguyu başka bir gerekçeyle ifade etmiş. AK Parti’nin işlerini istiare ile yaptığını, bir eksiklik görülmüş ise bunun doğrudan iletilebileceğini, medya üzerinden konuşmanın partiyi üzdüğünü, parti ahlakına ilkelerine uymadığını söylüyor.

Bu açıklamaların ardından Sayın Gül, 30 Aralık günü ofisi aracılığıyla bir açıklama daha yaptı, devam dedi.

İlginç olan,kendisine açıkça kırgınlık bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’ye herhangi bir şey demeyen, hatta muhatap almayan ve asıl mevzuyu merkezden kaçıran bir cevap vermesiydi.

Siyasete dönecek ise çok daha net ve cesur olması beklenirdi. Ama çoğu kişi için yine de bu açıklama polemiğin yarattığı muğlaklığı giderdi, spekülasyonları doğruladı.

Erdoğan birkaç kez daha seslendirdi serzenişini. Hep yaptığı gibi milleti hakem tayin etti.

Öte yandan 2019’a fazla zaman kalmadı. 2019 hesapları içinse doldurulması gereken çok boşluk var. Eğer rekabet Erdoğan ve Gül arasında geçecekse şu, şuanda da net ama:

Tayyip Erdoğan niyetini, duygularını, yaklaşımını net olarak ortaya koymuş, kamuoyuyla paylaşmış vaziyette. Abdullah Gül hala muğlak.