Yarýn sadece AK Parti için deðil Türkiye için de tarihi bir gün. Cumhurbaþkaný Erdoðan yaklaþýk üç yýl sonra yeniden partisinin genel baþkaný olacak. Bu zaman zarfýnda Türkiye zor günler geçirdi. 17-25 Aralýk'ta baþlayan FETÖ ataklarýnýn hýz kesmeyeceði ve bunun çok büyük bir çökertme planý olduðu anlaþýldý.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin bir temenni olarak dile getirdiði "Bir imparatorluðun çöküþünü izleyeceksiniz" sözü ayný zamanda büyük bir planý deþifre ediyordu. Son derece iyi planlanmýþ, her ayrýntýsý düþünülmüþ týkýr týkýr iþleyecek bir teslim alma planý...
Yargýda, emniyette, TSK'da çok güçlü bir FETÖ yapýlanmasý varken, DEAÞ ve PKK eþ zamanlý olarak Türkiye'yi hedef almýþken ve içeride de muhalefet "Erdoðan gitsin yeter ki" diyerek tüm bu Türkiye karþýtý aktörlerle neredeyse amaç birliði içindeyken baþarmalarý iþten bile deðildi.
Erdoðan'ýn ise tek silahý vardý.
Peki neden baþaramadýlar?
Erdoðan'ýn arkasýnda halkýn gücü vardý da ondan. Bunu azýmsayanlar için son dört yýldan çýkartýlacak çok ders var. Halký ikna edebildiyseniz ve arkanýza aldýysanýz karþýnýzdaki güç ister TSK kisvesi altýnda, ister yargý mensubu kýlýðýnda olsun kifayetsiz kalýyor.
Türkiye'nin demokrasi hikayesi bu iþte...
Erdoðan halkla konuþmaktan vazgeçmedi, derdini de þikayetini de halka anlattý ve halktan destek istedi. O kadar çýplak bir siyaset izledi ve o kadar çýplak býrakýldý ki bu ayný zamanda Erdoðan ismi etrafýnda bir nefret siyaseti oluþturulmasýnýn zemini yapýldý.
Gücünü halktan alan bir lideri halkýn nazarýnda itibarsýzlaþtýrmak, muarýzlarýnýn birincil hedefi oldu.
***
Bu büyük taarruz bir tarafa "Erdoðan'sýz AK Parti" diyebileceðimiz hem partiyi güçsüz býrakmaya hem de Erdoðan'ý yalnýzlaþtýrmaya dönük bir plan daha devredeydi. Gezi'de ilk iþaretlerini veren "AK Parti tamam ama Erdoðan gitsin" diyenlerin, parti içinde ikilik yaratabilecek her ihtimali deðerlendirdiklerini gördük. Öyle ki 17-25 Aralýk'tan sonra tüm terör örgütlerine karþý mücadelede bu ülkeye ve halka mihmandarlýk eden, gücünün zirvesinde bir siyasi liderin "artýk kenara çekilmesi gerektiðini" düþünenler, onu ara sýra akýl danýþýlan pirifani rolüne hapsetmek isteyenler oldu.
Türkiye'de sistem deðiþikliðinin ilk adýmý 2007'deki referandumla zaten atýlmýþken, Erdoðan'ýn Cumhurbaþkaný seçildiði 2014'te yeni sistem kýsmen ve fiili olarak devreye girmiþken "Baþkanlýk sistemini halk istemiyor" söylemi haklý olarak "Erdoðan'ý diskalifiye etme" çabasý olarak okundu.
Ve nihayetinde 15 Temmuz, Fýrat Kalkaný ve 16 Nisan referandumu, terör örgütleri eliyle siyaset mühendisliði yapanlarýn aleyhine neticelendi.
Millet kendi iradesine sahip çýktý ve Erdoðan liderliði ülkenin kaderiyle adeta özdeþleþti.
***
Bugün artýk 16 Nisan'ýn önümüze açtýðý yeni siyaset imkanlarýnýn arefesindeyiz.
AK Parti için fýrsatlar ve handikaplarýn eþit oranda kapýsýnda olduðu yeni bir dönem bu. 15 senenin sonunda bu bir yenilenme eþiði. Artýk Türkiye için siyaset kültürünün, parti pratiklerinin, siyasetçi profillerinin, siyasa ve söylemlerin yenilenmesi gereken bir beyaz sayfa var önümüzde.
AK Parti, ideolojik kamplarýn eteklerinden aþaðý çekmesine izin vermediði, siyasetin merkezini güçlendirdiði, kapsayýcý bir söylem geliþtirdiði ve parti içindeki operasyon odaklarýný tasfiye edebildiði ölçüde yeni dönemin de hegemon partisi olmaya devam edecektir.
Erdoðan'ýn, partinin baþýna geçmesi tüm bu süreç için en önemli þanstýr.
Türkiye son dört yýlda adeta varlýk yokluk mücadelesi verdi. Zoru baþardýk; þimdi yaralarý sarma ve 16 Nisan'ýn açtýðý kapýdan yeni bir geleceðe adým atma zamaný.