Erdoğan’sız Ortadoğu...

Yaşanılanları, gerçeklerin izini sürerek yakalamaya çalışan gazetecinin zor günleri... Hangi izi sürüp, nereye varsanız, bu, bir komplonun kirli-paslı koridorlarına götürebilir, farkında olmadan bilgi kirliliğine bir baca isi eklenmesine neden olabilir...

Ama ne yapalım, küresel denklemlerin gerçekleri işte, orada duruyor, üzerine gitmek lazım...

Erdoğan neyi ifade ediyor?..

Bu soru, tabii ki, iç politika mahfelleri için değil, gazeteci oraya girerse, siyasetin kısır tartışmalarının bir kenarına ilişmesi riski yüksektir.

Dünyanın Ortadoğu’da oluşturmaya çalıştığı yeni siyasi zemin açısından bu soruyu sormakta yarar var.

Çünkü, karşımızda, Ortadoğu’da geniş zeminli demokrasi ve ulusal iradelerin üzerindeki kelepçelerin kaldırılmasından rahatsızlık duyan bir cephe var.

Bu, doğrudan tek başına Türkiye’yi hedefe oturtan bir gidiş değil, bölgemizdeki tüm halkları tehdit eden bir küresel plan...

Neden korktular?..

Artık anlıyoruz ki, Erdoğan, Amerika liderliğindeki Batı’nın “adamı” değil.  Veya, ona başlangıçta sempati ile bakan güçler açısından şimdi, varlığıyla rahatsız edici bir portre...

Çünkü, Ortadoğu’nun yeniden inşasını, El-Sisi-Esed hattında görmeye meraklı bir hareketle karşı karşıyayız. Bu hareket, sokaktaki halkın değil, “küresel bağları güçlüelit sınıfların kurdurduğu” yapısı itibariyle zayıf, bu nedenle kolay biat eden iktidarların peşinde.

Mısır’daki askeri yönetimin ulusal bir karakteri var mı? Yok. İçinde bulunduğu durum nedeniyle hangi dış güç kendisine bir taleple gelse “evet” demek zorunda!..

Suriye’deki Esed ne anlam ifade ediyor? ABD-Rusya hattında kurulmuş bir tahterevallide sallanan, varlığını Hizbullah’ın savaşçılarıyla korumaya çalışan bir kukla!..

Küresel güçler, karşılarında böyle adamlar görmek istiyor. Arkasına halkının desteğini almış, ulusal irade doğrultusunda manevra alanını genişletmiş, küresel güçlerin bölgedeki komplolarına yeri geldiğinde “dur” diyebilecek kadroların bu denklemde yeri yok.

Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin, kendi nüfus alanlarını daraltacağını, yerlerini, bölgede yükselen devletlerin alacağını fark ettiler, anladığım, toplu temizlik harekatı yapmaya çalışıyorlar.

Gannuşi’nin geleceği önemli...

Amerika, Suriye halkına, “Esed’in olmadığı bir çözümü düşünmediğini” resmen bildirdi. Aynı Amerika, Mısır halkına da “Mursi’nin olmadığı bir yönetimleişbirliği yapacağını” zaten bildirmişti. Bir yanda halkına bombalar yağdıran bir diktatörü kabul etti, diğer yanda, halkın oyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanının hapse atılmasını seyretti.

Başbakan Erdoğan’ın, Amerikan Büyükelçisi’ni hedef alan sert açıklamasını bu açıdan değerlendirmek gerekiyor. O açıklamada, Büyükelçi’nin şahsı değil, Ortadoğu’ya dönük anti-demokratik saldırıya duyulan tepkinin yattığı çok açık...

Erdoğan, bu mücadelede iki ismi orta yerde bırakmadı. Mısır’da Muhammed Mursi’ye açık desteğini sürdürdü, Tunus’ta Mısır benzeri planlanan bir askeri darbeye karşı Raşid el-Gannuşi’nin hem yanında yer aldı, hem de tahminim, ülkedeki siyasi krizin aşılmasında teknik destek sağladı. Tunus halkı oyunu bozdu, seçimi hedefe koyan bir geçici hükümetle askeri darbenin gölgesinden kurtuldu. Önemlidir.

Neden bu saldırı?..

Gelişmelerin merkezinde İsrail’in, çevresinde gelişen demokrasilerden duyduğu derin kaygı mı var? Kısmen, ama tek başına değil. Ortadoğu halklarının karşısında bunun da ötesinde, zengin petrol kral ve emirlerinin Batı’daki lobilerine kadar uzanan bir “kirli ittifak” olduğunu söylemeliyiz. Suriye halkının ulusal iradesiyle kalkıştığı demokrasi mücadelesini kimlerin zehirlediğini görmek bile bu ittifakı anlamak için yeterlidir.

Doğru yerde olmak...

Kimse, bir “yolsuzluk iddiası”nı sulandıramaz. Konu, hukukun içinde kamuoyunu tatmin edecek bir sonuca ulaşmalıdır.  Ama, Türkiye, Erdoğan’ın altını çizdiği bir saldırıyla karşılaşmışsa, (ki durum bunu gösteriyor) bu, siyasetin tüm aktörlerini ilgilendiren bir gelişmedir. Siyaset, demokrasiye ve meşruiyete sahip çıkmalıdır.BDP’nin kurumsal kimliğinde Kürt halkının bu saldırıyı anladığını görüyoruz.  “Düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığının asla geçerli olmayacağı bir dönemdir bu. Kendilerini  “ulusalcı” veya “liberal-demokrat” kimliğiyle tarif eden kesimlerin, Ortadoğu’ya dönük emperyalist bir saldırıkarşısında izleyecekleri siyaset, gerçek kimliklerinin ortaya çıkmasına yarayacaktır.

Benden söylemesi...