Þu aralar bazý “eski dosyalar” yeniden gündemde. Baþta da Ergenekon, Balyoz ve Hanefi Avcý davalarý... Ýlginç olan, bir-iki yýl öncesine dek bu davalarýn en hararetli savunucularý olan (benim gibi daha eleþtirel kalemleri de “saðlam durmamakla” suçlayan) bazý yorumcularýn, þimdi ayný harareti bambaþka bir yöne çevirmiþ olmasý.
Bu, açýkçasý, biraz tutarsýzlýk gibi geliyor bana. Buna mukabil, eski dalgaya itirazlar getirmekle bugünkü hararete mesafeli durmanýn bir tutarlýlýk olabileceði kanýsýndayým.
Sebebini arþivlere dönerek izah edeyim.
Ben, “darbe” ve “derin devlet” avcýlýðýnýn zirveye ulaþtýðý 2010 yýlýnýn baþýndan itibaren, bu dalganýn içinde bir “cadý avý” ve bir “McCarthycilik” havasý sezdiðimi, bunu çok yanlýþ bulduðumu bu sütunda defaatle izah ettim.
Þu aralar çok tartýþýlan “paralel devlet” meselesine dair, ilk defa, Hanefi Avcý’nýn tutuklanmasý üzerine yazdým. Karþý çýktýðým bu tutuklamanýn ve hiç ikna olmadýðým ithamlarýn iþaret ettiði problemi de þöyle tarif ettim:
“Onyýllardýr ceberrut bir laikliðin tehdidi altýnda yaþayan, 28 Þubat’ta topun aðzýna konan, son 10 yýlda da ‘her an yeniden bastýrabilirler’ diye endiþe eden sivil bir dini hareketin, temelde ‘savunma’ amacýyla baþlattýðý bir mücadelenin giderek yer yer ‘aþýrý reaksiyon’a dönüþmesi... Komplo teorileriyle bezenmiþ aþýrý kuþkuculuðun, bir tür ‘McCarthycilik’ noktasýna gelmesi.” (“Hanefi Avcý’nýn düþündürdükleri”, Star, 04 Ekim 2010)
Ayný yazýda vurguladýðým gibi, zihnî problem, “‘Ergenekon’un ‘tüm kötülüklerin’ anasý haline getirilmesi, dahasý bu komplocu yorumlarý paylaþmayanlarýn bile ‘Ergenekoncu’ sayýlýr hale gelmesi” idi. Karþýdaki “þer odaðý” bu kadar muazzam olunca, ona karþý verilen “tarihî” mücadele kutsallaþýyor, bu da Makyavelizme kapý açýyordu.
Bir Makyavelizm örneði olarak da Balyoz davasýndaki “tuhaflýklar”a atýfta bulunmuþ ve þu retoriksel soruyu sormuþtum:
“Bunlar... ister istemez, ‘acaba birileri, zaten darbecilik kokan bir seminerin kayýtlarýný daha bir kriminal hale getirmek için sonradan araya parça mý attý’ sorusunu doðuruyor. 28 Þubat’ýn meþhur ‘andýç’ýnýn bir karþý-versiyonunu akla getiriyor.” (“Balyoz’a dair çekincelerim”, Star, 16 Þubat, 2011)
Nedim Þener ve Ahmet Þýk tutuklamalarý gibi fecaatler karþýsýnda ise þu uyarýyý yapmýþtým:
“Ergenekon?davasý için gereken, son zamanlarda gördüðümüz ‘maksimalist’ (aþýrý geniþlemeci) eðilimin aksine, ‘minimalist’ (dar kapsamlý) gitmektir. Kitaplar ve yazarlarý yerine, bombalar ve suikastler gibi somut suçlara odaklanmaktýr.”?(“Ergenekon’da minimalizm zamaný”, Star, 04 Nisan 2011)
Bugün, tüm bu eski davalardaki maðduriyetlerin düzeltilmesine taraftarým.
Yeni meselemize gelince...
Bazýlarýna göre bu mesele, Türkiye’de her þeyi deðiþtirmiþ, terse çevirmiþ durumda.
Oysa ben zihnî bir devamlýlýk görüyorum: Bir grubun “þer odaðý” olduðunu ve buna karþý “tarihî” bir mücadele gerektiðini duyuyoruz yine.
Ben ise ayný ilkeleri savunuyorum: Kimse “þer odaðý” deðildir. Yaþadýðýmýz þey, farklý gruplar arasýnda yürüyen politik mücadelelerdir. Objektif olarak biri diðerinden daha haklý olabilir; ama hepsi kendi haklýlýðýna kânidir.
Eðer illegal “yapý”lar var ise, bunlara karþý “minimalist” gidilmeli, yani sadece yasalara göre somut suç iþleyenler hesaba çekilmelidir. Onlarla ayný fikirde, duyguda, çevrede olan insanlara karþý asla “cadý avý” baþlatýlmamalýdýr.
Bu ihtiyat ise, sadece hukukun deðil, siyasetin de gereðidir. Türkiye’yi huzura kavuþturacak þey, her daim yeni bir “þer odaðý” bulup temizlemeye kalkmak deðildir çünkü. Çatýþanlar arasýnda diyalogtur, yumuþamadýr, ulaþýdýr.