Ergenekoncular için Mısır bahane, darbe şahane

Ergenekon ve Balyoz iddiaları, davaları gündeme geldiğinde katıldığım bir televizyon programında “Ergenekoncu kime denir?” mealinde bir soruyla karşılaştığımı, verdiğim cevaba da çok tepki aldığımı hatırlıyorum ama dünden beri yaşananlar bu tanımda ısrarlı olmakta fayda olabileceğini bana gösterdi, aşağıda konuyu detaylandıracağım.

Malum, Çarşamba akşamüstü beş sularında Mısır’da randevusu bir hafta önceden verilmiş bir askeri darbe yaşandı.

Twitter dünyası izlemeye gayret ettiğim bir dünya ve özellikle Türkiye çıkışlı tweetlerde çok ilgimi çeken yorumlar var; itiraf edeyim, bu twitter dünyası benim için çok öğretici oluyor.

Bir kere, şu saptamayı yapmakta yarar görüyorum, özellikle Türkiye’de Mısır ordusunun gerçekleştirdiği bu ilginç, randevulu darbe konuşulmuyor, Mısır darbesi üzerinden Türkiye ve hala üzerimizde bir hayalet olarak dolaşan darbe ihtimalinden (olumlu ya da olumsuz anlamda) bahsediliyor.

Türkiye’de bir darbe gerçekleşse “bir oh” diyecek kesimler, ne yalan söyleyeyim, sayıları ya da etkileri az değilmiş, Mısır darbesi hakkında daha olumlu şeyler yazıyorlar, Mursi’yi yerden yere vuruyorlar, haksız da sayılmazlar ama “hırsızın hiç mi kabahati yok?” sorusunu pek sormuyorlar, darbe ihtimaline karşı kesimler ise, haklı olarak darbe meselesine ilkesel bir biçimde karşı çıkıyorlar ama sandıkla gelmiş iktidarların evrensel hukuk devleti ilkelerini ihlalleri konusunda pek ses çıkarmıyorlar, iki kesimin bu durumu da galiba ülkemizin temel trajedisi.

Twitter dünyasından, elektronik posta mesajlarından, mezun olduğum okulların mail gruplarından izlediğim kadarıyla Mısır darbesi belirli kesimlerde bir memnuniyet oluşturmuş durumda.

Bu son gözlemim üzerinden gelelim kimlere Ergenekoncu ve Balyozcu denilebileceği meselesine; eline geçirdiği ve vergi mükellefi (TBMM) tarafından finanse edilen silahları yine o mükelleflere ve TBMM’ye çevirmeyi düşünmüş, planlamış kimseler için bu sıfatların kullanılması zaten normal ama bu çekirdek kadronun bir de gönüllü, pasif bir destekçi kitlesi de var, bu kitleyi de, en geniş anlamında, mesela 27 Nisan ya da 22 Temmuz 2007 geceleri asker darbe yapsa, 2008’de yargı darbesi sonuca ulaşsa idi yüzü gülecek ve ilk işi penceresine bayrak asmak olacak insanlar oluşturuyor, geniş tanımıyla da Ergenekon, Balyoz kitlesi bu.

Bu iş hukuken suç değil ama bu bakış açısının ciddi bir meşruiyet sorunu var ve bu meşruiyet krizini de dün akşamdan (3 Temmuz) beri twitter aleminden, mailler üzerinden fazlasıyla görüyoruz, hissediyoruz.

Türkiye’de modernliği temsil ettiklerini iddia edebilen bu kesimin bu hukuk ve demokrasi meşruiyet krizini sürdürmeleri kendileri için de, ülkemiz için de büyük bir talihsizlik.

Yazımı noktalamadan bir başka konunun daha altını çizmek, bu kez de AK Parti’ye bir eleştiri getirmek istiyorum.

Anormal hiçbir siyasi, idari yapıdan sürdürülebilir demokrasi ve hukuk çıkmaz, bunu unutmayalım.

Mısır’da darbeyi yapan ordunun Genelkurmay Başkanı Abdül Fattah Al-Sisi aynı zamanda hükümetin Savunma Bakanı idi; böyle bir saçmalığın nasıl sonuçlar ürettiğini dün gördük.

Mursi’yi, doğrudur, mazlumdur ama Anayasa’da kendi yetkilerini arttırmadan önce bu garabete çözüm üret(e)mediği için eleştirmemiz şart.

Bizdeki yapı da Mısır’daki Sisi’nin durumundan çok farklı değil doğrusu.

Bizde Genelkurmay Başkanı ile Savunma Bakanı aynı kişiler değil ama bizdeki garabet de Mısır’daki Sisi’nin durumunu doğrusu pek aratmıyor zira bizde de, anayasal olarak, savunma bürokratları, yani askerler, generaller Savunma Bakanı’na bağlı değiller ve işin ilginci Savunma Bakanlarımız, sivil siyasetçilerimiz bu durumdan çok müşteki olmuyorlar.

Mısır darbesi umarım bizde de birilerine anormal idari, siyasi dengelerin (!) hukuk ve demokrasi üretemeyeceğini göstermiştir.