Mustafa KARAALİOĞLU
Mustafa KARAALİOĞLU
Tüm Yazıları

Ergenekon’un, laikçilerin, cemaatin, marjinal solun medyası olsun ama yüzde 50’nin olmasın, öyle mi?

Türkiye’de spor gazeteleri hariç ikisi İngilizce günlük 35 ulusal gazete yayınlanıyor. 35 gazetenin 5-6’sı hariç tamamı farklı bir öfkeyle, iktidara ve iktidarla birlikte bu ülkenin temel karakteri olan dindar, muhafazakar, demokrat ve Anadolulu çoğunluğuna karşı pozisyondadır. Ulusalcı-laikçi medya geleneği onyıllardır her darbeye destek vermiş; özellikle 28 Şubat gibi sadece dindarları hedef alan darbe ve darbe girişimlerinde olmazsa olmak bir rol alarak görev üstlenmiştir.

Son birkaç yıl içinde kurulan ve tamamı Tayyip Erdoğan’a hakaret ve küfür pazarından pay almaktan başka hiçbir amacı olmayan gazeteler de aynı geleneğin ürünü kadrolar tarafından yayınlanmaktadır. Ki sayıları 10’a ulaşmıştır. Yani, hakkında “diktatör” kampanyası yapılan Erdoğan’ın devr-i iktidarında bizatihi Erdoğan’a küfür ve hakaret etmek için kurulan gazetelerin oranı bütün medyanın yüzde 25’ini aşmıştır.  

Böyle bir medya düzeni hiç olmadı

Herkesin mevcut tabloya sakin bir nazarla bakmasında fayda var. Sadece darbe teşebbüsünün içinden geçmiyoruz. Vesayet medyası kalan son itibar kırıntılarını da tüketiyor.

Türkiye tarihinde bugün olduğu kadar ağır, galiz, sadece hakaret amaçlı bir medya düzeni hiç olmadı. Sadece Başbakan’ın, partisinin ve ailesinin değil medyanın bir bütün olarak dindarlığa karşı böylesine rahat, sınırsız ve onların varlığına itiraz eden bir öfkeyle saldırdığı bir dönem hiç olmadı. Bugün olduğu kadar kural tanımaz bir medya düzeni hiçbir zaman olmadı.

Ne Menderes, ne Demirel, Ne Özal, ne de Erbakan bu kadar ağır medya hakaretine maruz kalmadılar. CHP liderleri zaten hiçbir zaman böylesine topyekün hakarete bile maruz kalmadı. Malum... Çok uzun seneler, medya denilen şey zaten CHP basın bürolarından ibaretti. Bugün de birçoğu hala öyle.

Daha demokrat, daha vesayetsiz, mesela Kürt sorunda çözüm isteyen, farklı gruplar arasındaki eşitsizliklerle yıllardır baskıya maruz kalan insanların eşit olmasını isteyen herkesi hedef alan bir hakaret düzeni var.

Neyse ki son 15-20 yıldan itibaren ağır adımlarla da olsa medyada çok seslilik ve en önemlisi de ticari rekabet oluşmaya başladı. Başlayınca da kavga daha da seviyesiz ve acımasız bir yere vardı. Sondan başlayalım...

17 Aralık darbe girişiminden hükümete düşen pay kadar demokrat medyaya da pay vardır. Daha açık ifadeyle yüzde 50’nin sesini duyuracak ve herkesle birlikte onların da hukukunu koruyacak bir medyayı geriletme ve yok etme planı açıktır. Operasyonu Sabah-atv eksenine kaydırma çabası da tamamen bu yaklaşımın ürünüdür.  

Manşet kardeşliğini tarih yazacak

Her fırsatta demokrat, yenilikçi ve muhafazakar medyayı hedef alan saldırıların amacı da budur. İlan-reklam adaletsizliğinden başlayan geleneksel mücadele yöntemleriyle baş edemedikleri medyayı bir kez de bu yolla yok etmeyi deniyorlar. Hepsi birden... Hayat boyu birbirlerine karşı her türlü düşmanlığı gösteren kesimler şimdi aynı amaç uğruna el ele veriyor. Cemaat medyasıyla Ergenekon medyasının aynı manşetlerle çıktığı günler yaşıyoruz. Başka delile gerek var mı? 17 Aralık’tan açılan yoldan belki hükümet gider, belki Erdoğan zarar görür diye zaten az kalan meslek ahlakını darbeye sermaye yapan medyanın yayınları tarihe utanç vesikaları olarak kalacak, kimsenin şüphesi olmasın.

Şunu istiyorlar...

Ergenekon’un olsun, laikçi sermayenin olsun, cemaatin olsun, marjinal sol dahil her örgütün medyası olsun ama yüzde 50’nin olmasın.

Yüzde 50’nin sesini duyuracak, hukukunu koruyacak gazete ve televizyonlar olmasın. Olmasın ki eski-yeni derin devlet ittifakı o insanları, o insanların siyasetini, kurumlarını, vakıflarını, derneklerini boğazlarken kimse bir şey duymasın. Kanunsuz işlerini görürken kimse gerçekleri görmesin, kimse ses çıkarmasın.

Üzgünüz... Böyle bir Türkiye artık hiç olmayacak.