‘Erken Seçim’in en büyük mağduru Erdoğan’dır 

MHP lideri Bahçeli erken seçim teklifini kamuoyu ile paylaşırken, “Türkiye’ye yönelik ciddi tehdit ve tehlikelerden” bahsetti. 

Muhtemelen Külliye'deki görüşmede daha da ayrıntılandırmıştır. 

Nitekim FETÖ’nün, Cumhur İttifakını; özellikle Anadolu’da ciddi zaafa uğratacak hazırlıklar içinde olduğuna dair duyumlar var. 

Peki gerçekten seçimin erkene alınması, AK Parti ve MHP’nin siyasi hedeflerine yönelik “danışıklı bir operasyon” mudur? 

Doğru cevabı bulmak için önce bu değişikliğin, mimarlarına ne kazandıracağına bakmak gerekir. 

Düğmeye ilk basan Bahçeli açısından bakıldığında hayati bir kazanım görünmüyor. 

Zira MHP zaten barajdan çıkmayı garantilemiş durumda. 

Hatta İP’ten dönüşler dikkate alındığında, seçim zamanında yapılırsa MHP’nin oyları daha da artabilir. 

 

AK Parti ne kazandı?

Seçimin öne alınmasının AK Parti ve Erdoğan’a nasıl bir getirisi olabilir? 

Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin, mahalli seçimlerden sonra yapılmasının, AK Parti açısından siyasi risk taşıdığı sürekli dile getirildi ve doğrudur. 

Ayrıca AK Parti bazındaki bu genel olumsuzluğa ilaveten, mahalli seçimlerde kafa kafaya gelen AK Parti ve MHP adaylarının yıpratıcı mücadelesinin tahribatı, ittifakı zedeleyebilirdi. 

Ancak Sayın Erdoğan öngörülebilen bu riske rağmen seçimin zamanında yapılmasında ısrar etti. 

Hatta bu güçlü irade AK Parti’de adeta bir “fikr-i sabit”e sebep olmuş ki, Bahçeli’nin fitili ateşlemesinden sonra, artık seçimin erkene alınması kaçınılmaz hale geldikten sonra bile hâlâ seçimin zamanında yapılması gerektiğini savunuyor, Erdoğan’ın Külliye'deki görüşmede Bahçeli’yi ikna edeceğini iddia ediyorlardı. 

Aslında muhalefetin, “sistemi geri döndürmek” gibi bir “harakiri vaadi”yle seçime gitmesi, referandum sonuçları üzerine seçim stratejisi bina etmesi ve FETÖ/PDY ve PKK/PYD mücadele konularında milletten çok uzaklarda durması seçimin sonucunu büyük ölçüde tayin etti. 

2. tura taşıyıp bütün Erdoğan düşmanlarını bir araya toplayarak sonuca gitme projeleri de, medya üzerinden operasyon yapma imkanını kaybetmeleri sonucu daha da berraklaşmıştır. 

Böyle bir ortamda üstelik de bütün sermayesi açıklık olan Erdoğan’ın, “danışıklı yöntemler”e başvurması akla yatkın görünmüyor. 

 

Ya Erdoğan ne kazandı?

Tarihin erkene alınması Sayın Erdoğan’ın şahsı açısından tamamen fedakârlık ürünüdür. 

Seçimin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hiçbir fiili katkı getirmeyeceği halde, 16 ay gibi uzun bir süreyi feda etmiştir. 

Çankaya’yı emekli lokali gibi kullanan Sezer’i, aylarca koltuktan kaldıramadığımız hatırlanırsa, bu fedakarlığın değeri daha da iyi anlaşılacaktır. 

Yönetim sisteminin değişmesinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsı açısından değişen hiçbir şey olmayacak ama Türkiye açısından çok şey değişecektir. 

Zira Erdoğan’ın güçlü iradesi artık eskisi gibi bürokrasinin karanlık koridorlarında kaybolup gitmeyecek, aynı güç ve tazelikte sonuca koşacaktır. 

Onun için zaman kaybının önlenmesinden Türkiye kazanacaktır. 

 

Bir Ali Binali oldu

Hakeza, bu seçim kararı ile Sayın Binali Yıldırım da bir daha hiç görüşemeyeceği başbakanlık makamına 16 ay önce veda edecektir. 

Görev süresi boyunca yeni sisteme geçişi kolaylaştırmak için yetkilerinin büyük bölümünden feragat eden Yıldırım, siyasi tarihimizde müstesna bir yeri hak etmiştir. 

Zira kendisi, “Kanunun bana verdiği bütün yetkileri, görev süremin sonuna kadar kullanırım” diye ısrar etseydi, görünüşte son derece doğal gibi görünen bu tutum, yeni sisteme yumuşak geçişe engel olacak ve nice krizlere yol açacaktı. 

 

Bu “erken seçim” değil

Her şey bir yana, bu seçimin erkene alınması klasik bir “halkın verdiği yetkiyi, süresi dolmadan iade etme” olayı değil, bir sürecin tamamlanmasını hızlandırmaktır. 

Çünkü, 16 Nisan’da hak kazanılan “Bağımsız Türkiye” tapusu henüz millete teslim edilmemiştir. 

24 Haziran, “Tapu Teslim Töreni”nin 16 ay erkene alınmasından ibarettir. 

Ve millet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kendi hakkından feragat etmesi sayesinde bu “tören” gerçekleşmektedir.