Yeþilçam’ýn orijinal gövdesinden gelen bir yönetmen olan Ertem Göreç, yeni filmlere pek imza atmasa da uzun yýllardan beri sinema faaliyetlerine kan veren çalýþmalarýyla sinemayla baðýný sürdürüyor. Yýllarca FÝLM-YÖN’de diðer ünlü Yeþilçam isimleriyle sürdürdüðü sinema atölyeleri, çeþitli belediyelerde Türk sinemasý gösterim ve söyleþileri ve televizyonda sinemamýzýn özellikle siyah-beyaz dönemini önceleyen program giriþimleriyle dinamik bir þekilde bir dönem sinemasýnýn gündemde kalmasýna önayak oluyor.
Ertem Göreç’in sinemaya giriþ çabalarýnýn önemli yapýtaþlarýna baktýðýmýzda, sinemamýzýn klasiklerinden sayýlan Memduh Ün’ün 1958’de yönettiði Üç Arkadaþ filminde senarist olarak yeraldýðýný görüyoruz. Dönemin önemli filmlerinden birine, yine toplumsal gerçekçilikten esintiler taþýyan bir yapýmýna 1961’de imza atar: Otobüs Yolcularý. Her biri kendi dünyasýnda olan ve hemen her gün ayný hattý kullanan belediye otobüsü yolcularýnýn gündelik hayat kaygýlarýndan o günün sosyal yaþantýsýna dair veriler çýkartýrýz. Türk sinemasýnda çok az sayýda yeralan çocuk filmleri kategorisinde yine Göreç’in çalýþmalarýna rastlamak mümkündür: Ayþecik dizisinden Ayþecik Fakir Prenses (1963), Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (1970) ve Sezercik Küçük Mücahit (1974).
1964’te, toplumsal gerçekçiliðin önemli eserlerinden sayýlan ve iþçi-iþveren iliþkilerini belli bir duyarlýlýkla iþleyen Karanlýkta Uyananlar’ý çeker. Filmografisinde içinde yaþadýðý toplumdaki insanlýk durumlarýna ciddi olarak eðilen çalýþmalara yer veren yönetmen, zihnen yakýn durduðu Halit Refið, Memduh Ün, Metin Erksan, Atýf Yýlmaz’da da gördüðümüz gibi sektörün meþakkatli çalýþma þartlarý arasýnda tipik Yeþilçam örneklerine de objektifini yöneltir. Rýfat Diye Biri (1962), Biraz Kül Biraz Duman (1966), Altýn Çocuk Beyrut’ta (1967), Þeyh Ahmet (1968), Bana Derler Fosforlu (1969) bu anlayýþ içinde yapýlan filmlerden bazýlarý olarak karþýmýza çýkar. Ertem Göreç, Osmanlý geçmiþimize de bir televizyon yapýmý formatýnda 1988 senesinde, Ya Devlet Baþa Ya Kuzgun Leþe’yle eðilir.
***
Göreç, þu sýralar hayata geçirmek istediði ve yerli deðerlere yakýn genç sinemacýlarýn yetiþmesinin önünü açacak bir proje üzerinde çalýþýyor: Çocuk Filmleri Üretim ve Eðitim Merkezi. Bugün sinemamýza hakim olan yaklaþýmýn, hatta bazý önemli yönetmenlerin yüzünü fazlasýyla Batý’ya döndüðünü, yerel insani deðerlerden hem sinema dili hem de konu olarak uzak düþtüðünü düþünüyor. Söz konusu merkezin fikri temellendirmesinin yapýldýðý metinde, çocukluk yýllarý ve devamýnda Amerikan ve Avrupa filmleri ve çizgi romanlarýyla büyüdüðümüz; bu yolla tüm Amerikan tarihini, Ýngiliz-Fransýz-Ýspanyol çatýþmalarýný, Güney-Kuzey savaþýný, altýna hücum dönemini, demiryolu çekiþmelerini, petrol mücadelelerini öðrendiðimiz; onlar gibi sakýz çiðneyip, onlar gibi müzik dinlediðimiz; giderek vahþi, acýmasýz, paragöz olduðumuz belirtiliyor. Ayný süreçte kendimize ait bütün alýþkanlýklarý ve deðerleri unuttuðumuz, kaybettiðimiz ve toplumsal bir deformasyona uðradýðýmýz ifade, adeta itiraf ediliyor.
Devamýnda, belki çocuklarýmýzý ve halihazýrdaki gençliði kaybettiðimiz ama gelecek kuþaklar için hala bir ümit olduðu, bunun da yolunun kendi deðerlerimize sahip çýkarak, toplumsal özgüvenimizi yeniden kazanmak ve çok zengin ve özgün olan kültürümüzü yaþatmak olduðu ileri sürülüyor. Çocuklardan baþlayarak kendi dilimizi, masalýmýzý, ninnimizi yani öz kültürümüzü yaþanýr kýlmamýz gerektiði üzerinde duruluyor. Yeþilçam’ýn ustalarýndan bir yönetmenimizin süre giden yozlaþmaya duyarlý tavrýyla ve üst düþünce saikleriyle baþlatýlmasý arzulanan faaliyet, umarýz belediye ve benzeri kuruluþlarýn sahip çýkmasýyla gerçekleþme imkaný bulur.