Hürriyet’in yüzü en son kızaran yazarı dün ifrazatını kusmuş köşe yazısında. Ahlak, namus, hak hukuk, adaletten bahsetmiş. Onun bu kavramları ağzına alması Nazi AlmanyasındaYahudi olmanın en büyük şeref olması, Suriye rejiminde muhaliflere cesaret madalyası verilmesi ve benim de bu tipimle Angelina Jolie ile evlenmem kadar mümkün olmayan tirajikomik bir durumdur.
Önceki akşam Federasyon’un aldığı kararlardan sonra yapılan bazı spor programlarını seyrederken yazdığını söylediği yazıda ülkesindeki ki adalet anlayışından korkup, ürpermiş. O haykırışlar, o hakaretler, o şahsi, keyfi yargılar. Yargı değil, önyargılar endişelendirmiş beyefendiyi. Kendisini hem polis, hem savcı, hem hâkim, hem infaz memuru yerine koyup, kesip biçenlerden rahatsız olmuş.
İnsan onurunu ayaklar altına alıp çiğnemeler, tekmelemeleri izlerken yeise kapılmış ve bütün bunları seyrederken aklına “Maraton” programı gelmiş. Dayanamayıp sporda dürüstlük abidesi! Şansal’a mektup yazıp bir güzel yağlamış. Zırva tevil götürmez derler ya. O kabilinden bir yazı yazmış. Okuyup layık olduğu yere yani çöp kutusuna attım.
Elindeki gazeteyi on yıllar boyunca halka ve değerlerine karşı tabanca gibi kullanmakta bir an bile çekinmeyen, her türlü itibarsızlaştırma ve benzeri operasyonların baş destekçisi olmakla suçlanan bir zevattan bu feryadı duymak ne acı bir şey. Bilmeyen de sanır ki ömrünü adalet ve hak teslimi ile geçirerek gazetecilik yapmış. Bilmeyen de zanneder ki iktidar etrafındaki çemberi daralttıkça yalakalık yapmak ve Allahı bile kandırmak için ihrama bürünen başkası. Trabzonspor’a en olmadık hakaretleri yapan tetikçi muhabirleri ben çalıştırdım sanki. Benim gazetemin spor müdürü A.Yıldırım’ın talimatı ile manşet atarak Trabzonspor’u hedef göstermiş.
Şu ibretlik manzaraya bakar mısınız? Ahlak ve edepten, hak -hukuk ve adaletten bahseden şu kifayetsiz muhterise bir bakar mısınız? Sanki ülkenin en zor günlerinde “Karanlıklar Prensini” oynayan ve “411 el kaosa kalktı diyen” vicdansız bendim. Bunların her birini kaydettik Ertuğrul Bey! Bunların hesabını bu dünya olmazsa ahrette elbet vereceksiniz. Hazreti Eyüp sabrı var bizde. Görüşeceğiz...
Kardeşimsin Hrant
İçinde benim de bulunduğum bir gurup Trabzonspor taraftarı 1 Mayıs İşçi Bayramında Mecidiyeköy’den Taksim’e yürüdü. Kazım Koyuncu posteri ve “Paraya karşı emeğin savaşı” pankartı ile yürüyen 50 kişilik yürekliler ordusunun bu eylemini ayakta alkışlıyorum. Hele Agos’un önünden geçerken “Faşizme İnat Kardeşimsin Hrant” diye bağıran Trabzonspor formaları gençleri görünce ağlamamak için kendimi zor tuttum. Agos’un penceresinden sallanan eller ve alkışlara aynen karşılık verildi. Ertesi günkü çıkan Taraf gazetesinde ise “1 Mayıs’ta Üç Büyükler de yürüdü” diye haberi görmek bizi daha da acı acı gülümsetti. Öyle ya Taraf Gazetesini hazırlayanlar da onların saflarındaydı. Bunu unutmuştuk. Olsun biz bunlara alışkınız. Varsın siz de görmezden gelin emekleri. Biz gelecek 1 Mayıs’da da öyle bağıracağız. Faşizme İnat, Kardeşimsin Hrant”
Zulmü alkışlayamam
Başbakan geçen hafta yaptığı bir konuşmada 28 Şubat’ta kendilerine yapılanları anlatırken “Çoğu zaman dudaklarımızı ısırırdık” diyerek anlattı o günlerdeki çaresizliğini. On yıllardır hakaret edilen, ötekileştirilen ve sistemin dışına itilen Trabzonsporlular’da öyle sıkıyor dişlerini ve öyle ısırıyor dudaklarını. Yapılanları gördükçe de bir çaresizlik, bir ümitsizlik sarmalında kayboluyor tüm beklentileri. Sayın Başbakanım; Aynı testten geçen biri olarak belirtmeliyim ki Trabzonsporlular içinde bulundukları durumu en iyi anlayacak kişi olduğunuza inanıyor. Yeter bu zulüm. Trabzonspor bu cezayı hak etmedi. “Zulmü alkışlayamam, zalimi sevemem” dizelerini kendine şiar edinenler adına YAZIKTIR GÜNAHTIR diyorum.
Not: Hıncal Uluç’un, Fotomaç Gazetesi’ne verdiği beyanatta Y.Demirören hakkında söylediği sözler ve sorduğu sorular şike sürecinin neden bu hale getirilmeye çalışıldığının açıkça ifşasıdır. O yazıyı ara sıra önünüze alıp okuyun. Çember daralıyor Sayın Demirören, bakalım nereye kaçacaksınız?