Ýran’daki olaylar bir “dýþ müdahaleyi” kaçýnýlmaz hale getirir mi?
Son zamanlarda böyle yorumlar okuyoruz: Karýþýklýklarýn bitmemesi ve maazallah bir iç savaþa evirilmesi durumunda, alesta bekleyen güçler bir müdahaleye gerek duyabilirmiþ.
Ýran konusunda ahkâm kesenler, bunu “doðal ve olmasý gereken bir sonuç” gibi sunabiliyor. Kimse de çýkýp, “Ne müdahalesi? Hangi güçlerin buna hakký var?” diye sormuyor.
Bu güçlerin “Amerika-Ýsrail konsorsiyumu” olduðunu söylemeye gerek bile yok.
Bu iki ülkeden gelen açýklamalar, müdahale seçeneðinin devreye sokulabileceðini söylüyor.
Müdahale için de, elbette, þartlarýn oluþmasý gerekiyor: “Ýç savaþ” müdahale için en uygun bahane...
Ýran’daki karýþýklýklarýn iç savaþ dönüþmesini bekleyen ve murat eden Amerika’nýn konuyu BM’ye taþýyacaðýný açýklamasý, istikbaldeki müdahale için zemin yoklamasý anlamýna geliyor belki de.
Ben “müdahale” diyorum, siz “iþgal” anlayýn.
FETÖdarbesi baþarýlý olsaydý, daha doðrusu darbenin ilk evresi FETÖ lehinde geliþseydi, yani Cumhurbaþkaný Erdoðan devreden çýkarýlabilseydi, Türkiye sonu belirsiz bir iç karýþýklýða itilecekti ve bu da bir “dýþ müdahale”yi tetikleyecekti.
Mesela, dost ve müttefik NATO ülkeleri durumdan vazife çýkarabilecekti... Temenniler ve “beklentiler” bu yöndeydi.
Ýyi de, bazý güçler, yabancý ülkelerdeki iç karýþýklýklarý müdahaleyle bastýrma ve bunu “açýk iþgale” dönüþtürme hakkýný nerden alýyor? Ve biz niçin bu soruyu yüksek sesle soramýyoruz?
Dün Hüseyin Gülerce yazdý...
Ben atlamýþým.
Daha doðrusu, kötüye yormadýðým için, ima edilen þey üzerinde düþünmemiþim.
Sayýn eski Cumhurbaþkanýmýz Abdullah Gül, Bahçeþehir Üniversitesi’nde konuþmasýnda þu uyarýyý yapmýþ: “Hepimizin evimizin içini düzene koymamýz gerekir. Bunu koymadýðýmýz süre içerisinde, gün gelir ya insanlar ayaklanýr veya dýþ müdahale kaçýnýlmaz hale gelir.”
Hüseyin Gülerce, bu açýklamayý, “demokrasi dýþý müdahalelere meþruiyet kýlýfý getiren cuntacýlarýn” sözlerine benzetiyor.
Ben neye benzeteceðimi bilemedim.
Çok kötü, çok üzücü, hatta çok talihsiz bir açýklama.
Konuþmanýn tamamýna baktým.
Kendi kendime þu soruyu sordum: Sayýn Abdullah Gül buraya nasýl geldi?
Bütün bir siyasi hayatýný “garanticilik” üzerine kurmuþ eski Cumhurbaþkaný bize ne söylemeye çalýþýyor?
Ertuðrul Özkökkazayla ayaðýný kýrmýþ... Geçmiþ olsun...
Birkaç gündür bakamamýþtým yazýlarýna... “Kýrýk ayak” üzerinden ne geyikler dönüyormuþ meðer... Yonca Tekbaþ isimli bir Hürriyet yazarý, “Sen þeytanýn bacaðýný kýran adamdýn. Kendi bacaðýný kýrmak biraz manalý oldu” diyerek, olaya farklý ve anlamlý bir yorum getirmiþ.
Bunu Ertuðrul Özkök’ten istihbar ediyoruz...
Bu “þapka çýkarýlasý” takýlmaya bir þey eklemeyi zait addediyorum ve “Söz bitmiþtir. Bu kadar olur!” diyorum...
Hazýr yeri gelmiþken bir de tavsiye:
Hiç yeltenme Ertuðrul Özkök, “Büyülü Dað”ý okuyamazsýn. Dünyanýn en sýkýcý, en gereksiz ve yazýlmasaydý insanlýðýn bir þey kaybetmeyeceði romanlarýndan biridir. Thomas Mann’la vakit kaybedeceðine, bazý Alman eleþtirmenlerin “karþýt” cephede zikrettikleri yazarlarla eðleþ... Ýlle Alman olacaksa, Hermann Hesse önerilebilir. Ýyi de olur!
Süleyman Özýþýk’ýn “Ýskoç eteði” önerisinde ise þimdilik tarafsýzým!