Eski Diyarbakýr'a kilit vuruldu!

Diyarbakýr'da geçen hafta ertelenen toplu açýlýþ töreni dün gerçekleþti.

Yapýlan yatýrýmlar, açýlan yollar, TOKÝ'nin yaptýðý evler vs. yurdun her köþesinde yaþanan manzaralar olduðundan, üzerinde durmayacaðým.

Dün Diyarbakýr'da þahitlik ettiðimiz asýl önemli "icraat", "Eski Diyarbakýr"a vurulan "kilit"tir.

Cumhurbaþkaný Erdoðan'ýn Ýstasyon Meydaný'ndaki mitingde yaptýðý "Diyarbakýr Cezaevi'ni müzeye dönüþtürüyoruz" müjdesi, bence bu bölgede yapýlabilecek en zor ama en önemli icraattýr.

Çünkü terör örgütüne "eleman" yetiþtirme merkezi gibi bir fonksiyon yürüten Diyarbakýr Cezaevi'ne "kilit" vurulmasý, devletteki çok önemli bir zihniyet deðiþiminin tescilidir.

Çünkü bu kilit, rejimin güvenliðini; milleti birbirine kýrdýrmak üzerine bina eden sakat anlayýþa vurulmuþ bir "kilit"tir.

Diyarbakýr Cezaevini, kapatýlmadan dakikalar önce Adalet Bakaný Bekir Bozdað ve Kültür ve Turizm Bakaný Mehmet Nuri Ersoy ile birlikte gezdik. 6,5 yýl bu cezaevinde tutulan Orhan Miroðlu da yaklaþýk 40 yýl sonra tekrar girdiði koðuþunda yaþadýklarýný anlattý.

Bu icraat neden önemli?

Yýllarca süren iþkenceler asla "Oradaki birkaç sadistin iþleri" þeklinde izah edilemez. Zira Orhan Bey'in Dýjvar kitabýnda da zikredilen ayrýntýlar, bu yapýlanlarýn, Emniyet'ten Yargý'ya kadar uzanan bir "devlet politikasý" olduðunu göstermektedir.

Kaldý ki daha son 10-15 yýla kadar "devletin memuru" ve "devletin askeri" de benzer "iþkence"leri, "Kürt" olduklarý için "potansiyel suçlu" olarak görülen sivillere karþý da uygulamýþtýr.

Bu uygulamalar sayesinde PKK asla "kadro" sýkýntýsý çekmemiþ, bugün artýk HDP'nin bile yapamadýðý "Daða eleman devþirme" iþini bizzat "devlet" yapmýþtýr.

Bu tavýr, CHP'nin tek parti iktidarý döneminde devletin genlerine iþlediði bir "Ýttihatçý ýrkçýlýðý"dýr.

8 Eylül 1925'te çýkarýlan "Þark Islahat Planý"nýn 14. maddesinde Kürtlerin yaþadýðý il ve ilçeler tek tek sayýlarak, "Hükümet, belediye ve diðer dairelerde, okullarda, çarþý ve pazarda Türkçeden baþka dil kullananlar cezalandýrýlacaktýr" deniyordu.

1960 darbesinden sonra ise "Kürt" ifadesinin, TBMM'deki millet kürsüsünde bile kullanýlmasý yasaklanmýþtý. Oysa bugün artýk bizzat devletin kanalý Kürtçe yayýn yapmaktadýr.

Bu ülkenin baþka bir Cumhurbaþkaný (Cemal Gürsel) ayný Diyarbakýr'da "Bu memlekette Kürt yoktur. 'Kürdüm' diyenin suratýna tükürürüm" demiþtir.

Yani CHP'nin, diktatörlük döneminde diktiði nefret fidaný, 27 Mayýs ve 12 Eylül darbelerinde de özenle büyütülmüþtür.

Þimdiki CHP temsilcilerinin, PKK terör örgütüne hizmet eden HDP'yi destekleme çabalarý, CHP zihniyetinde hiçbir þeyin deðiþmediðini göstermektedir.

Dün Diyarbakýr'da gerçekleþen seremoni bu hastalýðýn, yüksek duvarlar arkasýna hapsedilmesi ve yepyeni bir dönemin baþlatýlmasýdýr.

Bu sebeple, mitingden sonra izlediðim "Ýlk Oyum Erdoðan'a" programýnda, gençlerin sergilediði millî duruþ; içten ve samimi tavýr oldukça ümit vericidir. Çok þükür gençlerin "istikbali daðlarda arama" ümitsizliðinden artýk kurtulduðu görülmektedir.

Þimdi sýra Diyarbakýrlýlarda...

Terörün, Kürtlere, zulüm ve vahþetten baþka verebileceði hiçbir þey olmadýðý açýkça görülmüþtür.

Bu baþlangýcýn önemi ve deðeri iyi anlaþýlmalýdýr. Ýnsana saygý odaklý bu yeni bakýþýn yerleþik hale gelmesi konusunda, bölge dinamiklerine de çok iþ düþmektedir.

Bu "Yeni Diyarbakýr"ýn deðeri iyi bilinmelidir.