Mýsýr, sýkýntý verir ruhlara. Koca bir ülke. Sudan’dan Akdeniz’e kadar bütün Aþaðý Nil. Sýcak ve toz. Ve Nil’in Kahire’deki aðýr kokusu.
Bu sýkýntý daha da artar, çaðdaþ Mýsýr’ýn hikayesini hatýrladýðýnýz zaman.
Zeynep Gazali’nin maruz kaldýðý iþkenceleri hatýrladýðýnýz zaman.
Mýsýr ordusunun 1967’de Ýsrail karþýsýnda yenildiðini hatýrladýðýnýz zaman.
Kahire’nin 20-25 milyon nüfuslu ve her tarafý sorun olan bir þehir olduðunu hatýrladýðýnýz zaman.
Bir Kahire ezaný iþitseniz, kasvetiniz geçer. ‘Ne güzel’ dersiniz, ‘Nereden geldi bu ezan?’ Bütün Mýsýr’a, baþka bir þekil, baþka bir lezzet geldiðini hissedersiniz.
Nedir Mýsýr? Ümmü Gülsüm mü? Necip Mahfuz mu?
Hasen el Benna mý? Seyyid Kutub mu?
Abdüssamed mi? Mustafa Þükrü mü?
Camiatü’l Ezher mi? Kavalalý Mehmed Ali Paþa mý?
Fatýmiler mi? Memlükler mi? Eyyubiler mi?
Nasýr mý, Enver Sedat mý, Mübarek mi, Halid el Ýslambuli mi?
Firavunlar mý?
Musa Aleyhisselam mý?
Bunu, Mýsýrlý bir hafýzdan, güzel bir Kur’an-ý Kerim tilaveti dinlediðiniz zaman anlarsýnýz.
Anlarsýnýz ki, Mýsýr, Mübarek’in vitrine koyduðu þey deðildir. Ne de Amr Musa’nýn.
Kral Faruk’tan Mübarek’e kadar, hatta daha ötelere gidelim, Kavalalý Mehmet Ali Paþa’dan, Hýdiv Ýsmail’den Nasýr’a, Sedat’a, Mübarek’e kadar bütün liderlerin vitrine koyduklarý ülke deðildir.
Elbette, onlarýn da bir yeri vardýr Mýsýr’da.
Ama, Eski Mýsýr’ýn ‘gördüðü yerde öldürdüðü’ bir baþka Mýsýr vardýr.
O Mýsýr, belki ilk defa, Arap Baharý’yla yüzünü gösterme fýrsatý buldu.
Ýþte, o Mýsýr. Tahrir Meydaný. Duvarlarda resimler. Graffiti mi diyorlar?
Kefiyeli bir adam. Gülümseyen bir yüz. Bir konuþma balonu. “Fahuurun bi Ýslami”.‘Müslümanlýðýmla öðünüyorum.’
Yanýnda Teksas þapkalý veya düz söyleyiþle ‘foterli’ bir adam. Onun konuþma balonunda Ýngilizce yazýyor: I am a muslim.Yanýbaþýnda biri daha, “Je suis musulman.” Çincesi, Ýspanyolcasý da var. Belli ki, okuyan herkes anlasýn diye her dilden yazmýþlar.
Bir kaç Mýsýrlý gençle birlikte, dizildik duvara, bastýk deklanþöre. Güzel de oldu. Konuþma balonlarý bedavadan bizim oldu.
Bu duvar meydana bakýyor. Az yürüyüp saða döndüðünüzde baþka resimler var. Þehitlerin resimleri. Ahmed Mansur, Ebul Hasen, daha bir çok isim. Kanatlanmýþlar. Yükselmiþler.
Bu resimlerin hiç birinde Hüsnü Mübarek’e övgü yok. Tantavi’ye sevgi yok. Amr Musa’ya hiç alaka yok.
Tahrir’in ruhunu bu resimler yansýtýyor.
Tabii ki ‘Eski Mýsýr’direnecek.
Çýldýracak.
Tahrir’i tam tersine çevirip kullanacak.
Yeni Anayasa’yý duyunca, caný sýkýlacak. Mursi, ‘Eski Mýsýr’ýn hamlelerini farkedip erken davranýnca bunalýma girecek.
Camý çerçeveyi indirecek.
Biz, Mýsýr’ýn bugün gördüklerini, Türkiye’de yaþamýþtýk.
Türkiye baþardý. Ýnþaallah Mýsýr da baþarýr.
Ben, þu cümleyi, tarihi bir not olarak, kendi duvarýma iliþtirmek istiyorum.
“Üzülme” diyor genç bir Mýsýrlý, TV ekranlarýnda, Cumhurbaþkaný Mursi’ye hitaben. “Üzülme, çünkü Tahrir Meydaný’ndaki gösterilerde, tek bir kiþi bile iki rekat namaz kýlmadý. Bir kiþi bile, tekbir getirmedi.”
Maazallah, Eski Mýsýr kazansa bile, bu söz çok kýymetli.