Eski sermayeye yeni siyaset ayarý

Batý’nýn, hem Avrupa hem de ABD tarafýnda, ipin ucunu kaçýrmaya baþladýðýný düþünüyorum. Her iki tarafýn merkez bankalarýna baktýðýnýzda bile bu gerçeðin önemli bir kýsmýný görürsünüz. Tabii Almanya ve Ýngiltere’nin içinde bulunduklarý siyasi krizden de bahsetmeye kalkarsak elden giden yalnýz ‘ipin ucu’ da olmaz. Ancak öte tarafta, Japonya’dan baþlamak üzere Asya’da, Çin’den, G.Kore’ye oradan Rusya’ya kadar tüm ülkelerin, içinde bulunduðumuz yüzyýlý okuyan ve buradan yola çýkan net stratejiler ve yol haritalarý ortaya koyduðunuzu görürsünüz.   

Ýngiltere, yarýndan sonra, Ýskoçya Birleþik Krallýk’da kalma kararý verse bile eski Ýngiltere deðildir artýk. Hatta AB’de eski AB olamaz. Ýskoçya bize göstermiþtir ki, Avrupa’nýn temelleri sarsýlýyor. 1648’de Wesphalia Anlaþmasý ile temelleri atýlan ama ancak egemen olan uluslara, kendi kaderini belirleme hakký veren bu sistem artýk bitiyor. Ýskoçya meselesi tam da budur. Avrupa’nýn, daha doðrusu Batý’nýn temelleri çöküyor. Þimdi Avrupa Merkez Bankasý (ECB) geniþlemeye baþlýyor ama bu AB’nin siyasi yapýsýyla baþarýlý olma þansý yok.

ABD’deki mücadele 

ABD tarafýnda da iþler çok farklý deðil. Geçen akþam Amerikan Merkez Bankasý (Fed) Baþkaný çýktý ve her zaman söylediklerini tekrar etti. ‘Kayda deðer süre’ diyor ve bunu da bir zamanlama olarak algýlanmamasýný, bu sürenin ‘hedef’leri yakalamakla ilgili bir olgu olarak anlaþýlmasýný istiyor Yellen... Ama Yellen göreve geldiðinden beri bunu söylüyor ve bu söylem, Bernanke’den daha kararlý ve kesin. Ancak, bütün bunlara raðmen, dün yine Fed faizleri artýracak spekülasyonu piyasalara hakim oldu. Ýþte bu, hem ekonomik hem de siyasi bir mücadeledir.  

ABD’de þu anda iþbaþýnda olan yönetim, ABD’nin dünyanýn jandarmasý olarak yola devam etmesini istemiyor. Ancak Cumhuriyetçiler’in ve neocon bloðununun temsil ettiði 20. yüzyýldan kalma askeri-sýnai blok, ABD’nin hegemonyasýnýn eskisi gibi savaþla ve iþgalle, darbeleri ve anti-demokratik yönetimleri destekleyerek devam etmesini istiyor. Ancak bu artýk mümkün deðil, sistemin þu andaki ve kriz sonrasý dinamikleri buna izin vermeyecek. Yine de, týpký Türkiye’de olduðu gibi, ‘eskiler’ bu gerçeðe direniyor ve direnecek...

Ancak, ABD’nin, özellikle, 2. Dünya Savaþý’ndan sonraki stratejisi, kendisi dýþýnda ve kendisine biat etmeyen herþeyi yok etmeye dayalýydý. Sovyetler’in varlýðý ve stratejisi de, ABD’nin bu yoluna onun istediði taþlarý döþüyordu. Türkiye’yi, bu dönemde ABD ve ABD’nin oluþturduðu kurumlar yönetti. Ekonomide bunlara Bretton-Woods kurumlarý diyoruz. IMF, Dünya Bankasý gibi...

Erdoðan Ekonomisi

Türkiye’nin bütün devlet kurumlarýný, üniversitelerini, medyasýný bu anlayýþ ve onun ideolojisi belirledi. Bu anlayýþýn egemenleri, kendilerine baðlý bir ekonomi ve siyaset yarattýlar. Türkiye’de biz bunu oligarþi olarak tanýdýk. 

Dün Cumhurbaþkaný Erdoðan, TÜSÝAD’da yaptýðý konuþmada, ‘bizim iþbaþýnda olduðumuz Türkiye herkesin kazanacaðý bir Türkiye olacaktýr’ dedi. Yani Cumhurbaþkaný, ‘Türkiye’nin birkaç ailenin kontrol ettiði bir ülke olmaktan çýktýðýný söyledi. Bu bize göre, Erdoðan dönemidir ve Erdoðan ekonomisidir. Önümüzdeki dönemde bu sürecin daha da belirginleþtiðini göreceðiz; Erdoðan’ýn TÜSÝAD’da yaptýðý konuþma bunun önemli bir iþaretidir. Þöyle formüle edebiliriz: Sermayenin, dýþa baðýmlý olarak temerküzünden çýkýp, kamusal saiklerle yeniden yapýlanmasýnýn sürecidir bu dönem. Sermayenin bir ekonomideki yapýsý ve örgütlülük hali, hem o ekonomiyi hem de toplumun siyasetini belirler. 

Eðer sermaye, dikey olarak temerküz etmiþ ve toplumun büyük çoðunluðunun kaybetmesiyle zenginleþen ve büyüyen bir anlayýþ ve örgütlülükle oluþmuþsa, bu toplumda, o sermayenin devletle birlikte diktatörlüðü vardýr. 

Türkiye’de þimdiye kadar olan buydu. Ama bu siyaset ve onun ekonomisi, ABD hegemonyasýna baðlý olarak da inþa edilmiþti ayný zamanda...

Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn 28 Þubat’dan 17 Aralýk’a kadar tüm marifetlerini yüzlerine saydýðý bu yapý tam þimdilerde bu yeni dönemi okuyup, Cumhurbaþkaný’nýn dediði ‘baþka bir yola’ girerler mi; bu önemli bir sorudur. Ama cevabý henüz belli deðildir. Eðer ki, ülke kaybederken onlarýn kazanacaðý eski oyunun bittiðini kabul ederlerse varlýklarýný koruyarak devam ederler ama artýk kesinlikle mutlak egemen olamazlar. Ancak, hâlâ herþeyin eskisi gibi devam edeceðini sanýyorlarlarsa sermaye olarak varlýklarýný yarýna taþýmalarý da mümkün olmayacaktýr. Yalnýz Rusya’nýn yeni stratejisi bile bize bunu anlatýr. 

Rusya-Türkiye: Yeni bir dünya mý?  

Geçen gün Rusya Ekonomi ve Kalkýnma Bakaný Türkiye’de Ekonomi Bakaný Nihat Zeybekci ile önemli bir görüþme yaptý.

Her iki bakan da Rusya ve Türkiye arasýndaki ekonomik iliþkileri yakýn zamanda 100 milyar dolarlýk bir ticaret hacmine ulaþtýrmayý hedeflediklerini söylediler.

Aslýnda Rusya ve Türkiye bu tür resmi açýklamalardan da ayrý olarak, tam da þu dönemde ekonomik iliþkilerini çok baþka bir düzeye taþýyabilirler. Özellikle iki ülkenin ulusal para birimleriyle yapacaklarý ticaretin çok önemli bir baþlangýcýn adýmý olacaðýný söyleyebiliriz. 

Daha ziyade devlet odaklý, demir-çelik, enerji ve savunma sanayi, madencilik, geleneksel sanayi alanlarýnda çok güçlü olan Rus ekonomisinde açýða çýkan ve çýkacak olan müthiþ bir sermaye birikimi var. Rusya, 18. yüzyýldan beri, onun geniþlemesinde ve Batý’ya ulaþmasýnda Türkiye’nin bir engel olduðunu düþünmüþtür. 1853 Kýrým Savaþý bu anlayýþýn en somut dönüm noktalarýndan birisidir. Ama bu anlayýþ, Batý’nýn Rusya’ya empoze ettiði oldukça yanlýþ bir stratejidir. Kýrým Savaþý dahil, bütün Osmanlý-Rus savaþlarýnda ne Rusya ne de Osmanlý kazanmýþtýr (Kýrým’ýn kaðýt üzerinde galibi olan Osmanlý aslýnda gerçek maðluptur). Kazanan Batý olmuþ, sonunda 20. yüzyýlýn ilk çeyreðinde iki imparatorluk da tarihten silinmiþtir.

Þimdi Rusya, bu tarihsel gerçeðin yavaþ da olsa farkýna varýyor. Putin, kýsa vadeli çýkarýna ters düþse de, Türkiye’nin Hazar projelerine doðrudan karþý çýkmadý.

Türkiye-Rusya stratejik iþbirliði, sanýldýðý gibi Türkiye’nin AB hedefinden, NATO üyeliðinden ve etkinliðinden vazgeçmesi deðil, tam aksine bu hedefleri de güçlendirecek yeni bir dünya demektir. Bu, bizdeki eski sermayenin de, rekabet etmek zorunda kalacaðý yeni bir sermaye oluþumu ve yeni bir kalkýnma yolu da demektir ayný zamanda...