Yeni Türkiye ve yeni siyaset baþlýðý altýnda konuþtuklarýmýz, sýk sýk ‘iyi de bunlarýn neresi yeni’ tepkisiyle karþýlaþýyor.
Ýlk bakýþta haklý, ama aslýnda yüzeysel bir tepki bu. Türkiye’nin kronik hale gelmiþ sorunlarýna bakarsak, yeni olandan söz etmek elbette kolay deðil. Ancak eðer olacaksa yenilik, bu sorunlarýn çözülebilmesi için yeni arayýþlar içine girilmesi.
Kýsacasý sorunlar eski, bunu kimsenin inkar edecek hali yok. Ama yöntemler çok daha yeni ve cesur olmak zorunda.
Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan’ýn Türkiye’ye kazandýrdýðý pek çok hizmetten, atýlan adýmdan ve hamleden söz edebilirsiniz. Ancak Erdoðan’ýn yýllar yýlý belki de en büyük katkýsý, hayatýn her alanýnda özgüvenimizi artýran bir çizgiye sahip olmasýydý.
Özgüven ya da eski ve güzel deyimle nefs emniyeti. Daha ilkokul sýralarýnda aðzýnýzý açtýðýnýz andan itibaren özgüveni bir þekilde paramparça edilen, sonrasýnda kafasýna çivi çakýlmýþçasýna o ruh halini üzerinden atamayan bir toplumdan söz ediyoruz. Soru soramayan, sorgulamayan; en kötüsü de tüm bunlarýn geliþmesini saðlayacak bir eðitimden çok, zihinlerin sürekli bastýrýldýðý bir sistemde özgüven hayli büyük bir konfor olabilirdi ancak.
Tayyip Erdoðan ismi, bana doðrudan özgüveni çaðrýþtýrýyor. Yollar yapýlýr, havaalanlarý birbiri ardýna açýlýr, memleketin dört bir yanýna onca hizmet gider. Elbette bunlarýn hepsi çok deðerli. Ama ayakta duran, dik duran, kararlý ve geleceðe dair bir tasavvurla insanlarýn önüne çýkan bir liderlik, bunlarýn hepsinden önemliydi. Nitekim bugün böyle bir özgüvenin çatýsý altýnda siyaset konuþuyoruz, dünyaya bakýyoruz, iddialar ve tezler öne sürüyoruz.
Erdoðan halkýn seçtiði ilk cumhurbaþkaný olarak Çankaya Köþkü’nde. Yaklaþýk on iki yýllýk iktidar döneminde tartýþýlan, cesur ve riskli pek çok hamle yaptý. Bunlarýn her biri kýsa vadede sonuç verecek, bugün yarýn pratiðe dönüþecek adýmlar deðildi elbette. Tam da bu nedenle yeni dönemde devam ettirilmesi gereken, belki de daha üst bir çýtaya taþýnmasý gereken en önemli özellik özgüvenin varlýðý.
Bu özgüvenle Davos’ta çýkýþ yaptý, bu özgüvenle Kürt sorununda yakýn tarihin en cesur adýmlarýný attý. Barzani ile Diyarbakýr’da bölgeye kardeþlik mesajý verdi. En zoru ise hala devam eden çözüm sürecini inþa etmesiydi. Nitekim yeni dönemin olmazsa olmazý olarak çözüm sürecinin görülmesi asla tesadüf deðil.
Bu cesareti bir kez gösterdi Türkiye. Bu tarihi bir adýmdý, devamýný da cesurca yönetti. Ayný zamanda akýllýca ve soðukkanlý bir duruþla. Þimdi devamý, üstelik geriye dönmeden ve karþýmýza çýkmasý muhtemel tüm sabotajlara aldýrýþ etmeden gelmeli.
Önceki akþam TRT ekranýnda yeni Baþbakan Ahmet Davutoðlu, sürecin nasýl kararlý ve dikkatli bir planlamayla devam edeceðinin mesajlarýný verdi. Bizzat kendisinin bu süreci yöneteceðini, daha sýk toplantýlar yapýlacaðýný ve akil adýmlar dahil, baþlayan tüm adýmlarýn devam edeceðini ifade etti.
Bölgeyi ve tarihsel dinamiklerini yakýndan bilen bir ismin baþbakanlýk koltuðunda oturmasý elbette yeni dönemin en büyük avantajý. Üstelik Davutoðlu, baþýndan itibaren çözüm sürecinin en önemli aktörlerinden birisi. Dahasý, bu sürecin bölgesel düzeyde karþýlýk bulmasý için atýlan tüm adýmlarýn da mimarý.
Peki eski sorunlara yeni yaklaþým ya da yöntem nerede derseniz, þurada. Bugüne kadar atýlan her adým, ciddi siyasi riskler barýndýrýyordu. Bundan sonra daha fazlasýný barýndýracak. Riski hafifletmenin tek yolu var. Tarih, coðrafya, bölge, dünya ya da nereye bakarsak bakalým ilk ve belki de tek yol arkadaþýmýz olan Kürtlerle sadece ekonomik ya da kültürel anlamda deðil, siyaseten de bütünleþmemizi tüm dünyaya ilan etmek.