Eski Türkiye’nin sonu

AK Parti ilk kez bir olağanüstü kongre yaptı. Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından genel başkan ve dolayısıyla başbakanın kim olacağı sorusu, geçtiğimiz hafta Ahmet Davutoğlu ile cevabını bulmuştu. Bu cevap dün de kongre salonunda resmi olarak şekillendi.

Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan’ın bu kongrede vereceği mesajlar, hem mevcut durumun, hem de önümüzdeki siyasi dönemin kodlarını verecekti. Nitekim öyle de oldu.

Önce AK Parti’nin kökenlerine işaret etti Erdoğan. Sultan Alparslan’dan Osman Gazi’ye, Mustafa Kemal’den Adnan Menderes’e ve Necmettin Erbakan’a kadar bir aidiyetten ve davadan söz etti.

Ardından verdiği mesajlar ise bugün çok fazla su yüzüne çıkmamış bazı tartışmalara adeta erken cevap niteliğindeydi. ‘Bu büyük dava mensuplarıyla şereflenmez. Tam tersine mensuplarına şeref verir. Ben yoksam dava da yok diyenler, daha baştan kaybetmiş olanlardır.’ Devamında ise safını cesaretten yana belirlemeyenlerin başkalarının oyuncağı olup çoktan unutulduğunu hatırlattı.

Konuşmanın en can alıcı vurgularından birisi, Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan 1920 tablosundan söz etmesiydi. Erdoğan, o dönem meclis kürsüsünün arkasında ‘Onlar işlerini istişare ile yaparlar’ ayetinin bulunmasını hatırlatarak şunları dile getirdi:

‘İlk Meclis’teki muhteva, tam anlamıyla bir Türkiye manzarasıydı. Orada Türkler vardı, Kürtler vardı, Araplar, Çerkezler, Gürcüler vardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin mayası, işte orada, o ilk Meclis’ten atılmıştı. Kurulacak devlet, herkesin devleti olacaktı. İşte sonraki yıllarda, bu ilk Meclis’teki umut ve uyum muhafaza edilemedi.’

Bundan sonrasını devletle millet arasındaki mesafenin açıldığı, red, inkar ve asimilasyon üzerine kurulu bir zulüm olarak tanımladı Erdoğan.

Yeni Türkiye ve yeni siyaset mesajı ise konuşmanın en geniş bölümlerinden birisini oluşturdu: ‘Bugün yeni Türkiye’nin doğum günüdür. Yeni Türkiye, yeni bir siyasete, yeni bir sosyolojiye, yeni bir ekonomiye tekabül etmektedir. Yeni Türkiye, siyasetin vesayetten kurtularak özerkleştiği bir Türkiye’dir. Uzlaşacağı temel değerler, daha çok demokrasi, daha çok özgürlüktür; Yeni Türkiye, eksik bir demokraside uzlaşamaz.’

Kuşkusuz beklenen bir diğer mesaj, paralel yapıyla mücadele konusunda söyleneceklerdi. Tayyip Erdoğan’ın eski Türkiye’nin aktörü olarak tarif ettiği paralel yapıyla ilgili şu cümleleri, bu mücadelenin artık bir devlet politikasına dönüştüğünün göstergesi:

‘Paralel devlet yapılanması, siyasi temsil yetkisine ve siyasi meşruiyete sahip olmadan, kamu gücünü kullanarak meşru-demokratik siyaseti tahrip etmek istemektedir. Bu anlamda paralel yapı tipik bir bürokratik vesayet girişimidir.’

Altı mutlaka çizilmesi gereken bir cümle ise Ahmet Davutoğlu’nun emanetçi olmadığını ifade eden sözlerdi. Bu sözü, sürekli olarak Özal-Akbulut hatırlatması yapanlar ya da Erdoğan-Davutoğlu ekseninde kriz arayanlar bir kenara not etmeli.

Konuşmanın son bölümü ise uzun yıllardır devam eden genel başkanlık ve başbakanlık döneminin sona ermesiyle ortaya çıkan duygusal cümlelerle örülmüştü. Her bitişin yeni bir başlangıç olduğunu hatırlatarak veda etti Erdoğan partisine.

Yeni Genel Başkan Ahmet Davutoğlu’nun, beklentilerin çok üzerinde politik ve kurgusu güçlü konuşması üzerine notlar bir sonraki yazıda.