Eski Türkiye’ye özlem!

Türkiye’nin dış politikada geldiği aşamayı, ortaya çıkan günü birlik gelişmeler üzerinden değerlendirmek, başarısız ilan etmek, dahası bunu çok bilmiş edalarla ‘zararın neresinden dönersek kardır’ diye köşesine taşımak, neyle nasıl açıklanabilir. Anlamak zor doğrusu.

Siyasi sınırlarına hapsedilmiş, ondan ötesine bakması adeta yasak ilan edilmiş bir ülkenin; yeniden tarihin, kendi değerlerinin ve dinamiklerinin çağrısına kulak vermesi, kendisine dayatılan sorunları sınırlarının dışında çözüm parantezine alması, dahası kronik sorunların konuşulduğu masalarda varlık sahibi olması; gerek içimizde, gerekse dışımızda pek çok güç merkezini rahatsız etti.

O nedenle Türkiye birileri tarafından ısrarla ve el çabukluğu ile ‘sonuç’ adı verilen bir tuzağa çekilmek isteniyor. Şunu söylüyorlar özetle: Bu kadar hamle yaptınız hani Suriye rejimi ayakta. Irak’ta işler sizin aleyhinizde gelişiyor. Mısır’da darbe oldu. Nerede sizin sıfır sorunlu tezleriniz.

Bu sözümona başarısızlık listesini uzatmak mümkün. Oysa burada bilinçli olarak gözlerden kaçırılan önemli noktalar var. Her şeyden önce Türkiye bu sorunlardan herhangi birinin, ne tarihsel anlamda, ne de güncel olarak kaynağı ya da sebebi değil. Bu noktanın altını çizmek önemli. Çünkü neredeyse coğrafyamızda ortaya çıkan her sorundan Türk dış politikasını sorumlu tutan bir anlayış var ortada.

Bir başka nokta, Ankara’nın kendisine sorun dayatılan bir ülke olarak yolun sonuna gelmiş olması. İster Türkiye’de, isterse Mısır’da olsun her darbeyi ‘Bunda bir hayır var, belki de memleket daha iyi bir yere gelecek’ coşkusuyla karşılayan emekli yayın yönetmeni o günleri unutmuş olmalı.

***

Kendisine terör dayatılan, etnik ve mezhebi ayrılıkların sonuna kadar kart olarak kullanıldığı, ekonomisi zayıf, iç dengeleri kırılgan bir ülke olarak yolumuza devam etseydik, bu eleştirilere gerek kalmayacaktı. İstanbul’da konuşlanmış belli bir sermaye grubunun elinde oyuncak haline gelmiş bir ülkeyi kontrol etmek elbette daha kolaydı.

Şimdi dış politikadan iç dengelere kadar artan eleştiri ve itirazların büyük bir bölümünün perde arkasında eskiye duyulan bu özlem var. Kontrol edilebilir ve hesap edilebilir bir yönetim ve liderlik!

Başbakan Tayyip Erdoğan’la ilgili neredeyse tüm eleştirilerin merkezinde ‘öngörülemez lider’ başlığının yer alması tesadüf mü sizce. Oysa attığı her adımı uluslararası sistemin öngörebildiği bir iktidarın ve liderliğin olması, herkesin daha çok işine geliyordu.

***

Kim ne derse desin ve bundan sonra iktidarda kim olursa olsun, eli kolu bağlı, gelişmeleri Ankara’da izleyen Türkiye geride kaldı.  Eninde sonunda Suriye’deki kanlı iktidar devrilecek. Eninde sonunda Irak konusunda bizim tezimiz, üstelik barışın yegane adresi olarak gerçekleşecek. 

Şu sıralarda yaptıkları çirkin tezgahlarla Mısır’da diktayı besleyerek kendilerini korumaya çalışan Suud ve Körfez baronları ne kadar çırpınırsa çırpınsın, eninde sonunda o zalimler de devrilecek. Bataklık, Suriye’den Mısır’a, Suud’dan Körfez’e kadar uzanan alandaki rejimlerdir ve bir gün mutlaka buralardaki özgürlük ve adalet çağrıları hakim olacak.

Bakalım o günler geldiğinde şimdi zararın neresinden dönersek kardır diye eski ve uysal Türkiye’ye özlem duyanlar, kendilerini nerede konuşlandıracak.