Eski zamanlardan bir ney çalıyor

Uzaktan ney çalıyor;  bir huzur çalıyor. “Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor...” Gel gör ki, Hz Mevlana’nın “Dün dünle beraber gitti. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...”  fısıltısı da düşüyor kulağıma. Bırak şimdilik rahmetli Attila İlhan’ı, “Ben Sana Mecburum” diye mırıldanmayı da; gün yeni şeyler söylemek günü...

Selçuklu’dan kalma eski bir konaktayım. Elden geçmiş dipten doruğa. Konağa da bir ad koymuşlar HICH. Hiç demek istemişler de, Konya’ya her yıl dünyanın dört bir yanından gelen bir milyon küsur insan daha bir rahat yazsın okusun diye, değiştirivermişler adını az-biraz. Kusursuzluğa ermişliktir HİÇ, Hz Mevlana’nın düşün dünyasında. Mükemmeli yakaladığında insan Hiç oluverir o saat, çünkü.

Başımı kaldırıp baktığımda Hazreti Pir’in Mevlana’nın yattığı, zümrüt yeşili türbeyle bakışıyoruz. Doğruluyorum, yürüyorum kocaman pencereye. Türbeden kayıyor gözlerim, bilmem kaç yüz yıllık Asmalı Mescit’e takılıyor... Ötede Sarafar Çarşısı var. Derler ki Hz Mevlana gelirmiş buralara sık sık, dolaşırmış sokaklarda. Eski bir kilisenin papazıyla oturur sohbet edermiş. İşe bak! Ben yürüyorum o sokaklarda şimdi!

Önceki gün akşamüstü geldiğimde Konya’ya biran geri dönüp kent girişine bakmak istedim. Nasıl değişmiş bu şehir böylesine? Ne zaman dev caddeler, geniş sokaklar, ağaçlar, çiçekler, birbirinden güzel yapılar oturtulmuş renk cümbüşünün orta yerine? Benim bildiğim Konya, şöyle bir uğranılıp sonra da çekip gidilecek, bozkırda bir çekirdeğe muhtaç, kavruk bir İç Anadolu kentiydi. Şimdiyse nice “Batılı çağdaş” kent diye göğsünü yumruklayan şehri sollamış gitmiş.

Konya’yı kimi belleklere Kenan Evren, “Yobazlar şehri... İrticanın yuvası” olarak kazımış, kendine “modern” diyen ama “moderen” dahi olmayı beceremeyen, çağdaşı yakalamaktan acizlerse bu saçma sapan benzetmeye sarılmış yineleyip durmaktalar. Bırakın çığırtkanlığı hele ve “Gel... Gel... Ne olursan ol gel. İster kafir, ister mecuzi, ister puta tapan ol, gel... Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kerre tövbeni bozmuş olsanda yine gel..” sözüne kulak verin Hz Mevlana’nın; kendi gözlerinizle görün Konya’yı...

Selçuklu Üniversitesi’nin önü cıvıl cıvıl, kol kola girmiş türbanlısıyla, saçları dalga dalga omuzlarına dökülen kızlarla, delikanlılarıyla dopdolu. Parklarda gençler, kızlı-oğlanlı oturmuş. Kimi sohbete dalmış, kimi bir şeyler yiyor, kimi iPad’ini açmış arkadaşıyla bakıyor, kimileri de ilk aşkın tatlı heyecanına kapılmış el ele yürüyor. Arabayı bırakıyorum HİCH’in önüne, yürüyorum sokaklarda. İnsanlar alıyor çevremi, lokumdan tatlıya, ikram, ikram ikram... Belki yüz tane STAR Gazetesi imzalıyorum. Fotoğraf çektiriyoruz Konyalılarla birbiri ardına, “Selamın Aleyküm... Hoşgeldin Aziz Ağabey... N’aber... Vay Cimbom Ağabey gelmiş...” sağdan soldan kulağıma düşenler... Gözlerimin önündeyse dükkanlara dalıp eli kolu paketlerle dolu yetmiş iki buçuk milletten gelme insan. Kimi siyahi, kimi sarı saçlı mavi gözlü, kimi kolsuz elbiseli kimi pantolonlu...

“Gezi Olaylarına destek toplantısı yapıldı Konya’nın Zafer Meyda’nıda” diyor HICH’in bahçesinde oturmuş Konyalı yeni dostlarla sohbet ederken, Serkan kardeşim; biraz da olgunluğun insana verdiği o hoşgörülü tebessümüyle. “Üniversitelerden gençlerdi bunlar. Bağırıp çağırdılar az-biraz, sonra dağıldılar. Konyalı fikre de inanca da hürmet eder, o inanç ne olursa olsun!  Rakısını, birasını içene de kimse karışmaz, türbanlıya, çarşaflıya da kimse yüz buruşturmaz... Biz Hazreti Pir’in dediği gibi gözümüzü de gönlümüzü de açmışız bütün insanlara...”

Uzun uzun Konya’yı anlatmak için yerim yok; Hz Mevlana üzerine laf edecek bilgidense yoksunum. Ancak Konya’yla ilgili ön yargılı herkese, naçizane, söyleyecek bir çift lafım var. Konya bir güzel, tertemiz, yemyeşil, dünyaya at gözlüğüyle bakmayan insanların yaşadığı bir yer olmuş;  eski döküntülüğünden, pisliğinden, vurdumduymazlığından da eser kalmamış. İnanmadınız mı? Keyfiniz bilir de... Önyargıların tokadıyla yuvarlanıp gitmek istemiyorsanız bir ömür boyu,  gelin hele Konya’ya. O zaman göreceksiniz haklı mıyım değil miyim? Haksızsın derseniz de eyvallah... Haklısın derseniz de...